27

700 39 29
                                    

"Ya deve gibi boyun başka ne işe yarıyor ki?"

"Kızım beğenmiyorsun ki bir türlü!"

"Bağırma bana!"

Furkan, çıktığı sandalyede Aslı'nın işaret parmağıyla gösterdiği yerlere elindeki süsü asmaya çalışıyordu. Ama Aslı, kendisiyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, sürekli süsün yerini beğenmiyordu. Furkan bu gerginliğin sebebinin aslında ne olduğunu bilse de onun üzerine gitmek istemiyordu. Ama bu tavırları onun da bozuk sinirlerini zorluyor ve sabrını taşırıyordu. Yine de derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Bu düşünceleri onu iki gün önceye götürmüştü.

İKİ GÜN ÖNCE

Beş gün önce sorunsuz biten yemeğin ardından Akın ve Beren daha da toparlamıştı. Akın'ın aksayan bacağı iyileşmiş, ikisinin de yüzlerindeki yaralar bağladıkları kabukları atmıştı. Beren'in ailesi kâh Zeliha'nın kâh da Akın'ın dil dökmeleriyle Beren'in burada kalmasını kabul etmişti. O günden sonra da olağan hayatlarına devam etmişlerdi. Ta ki dün akşama kadar. Sırt üstü uzandığı yatağında dün akşam ailesiyle ettiği kavgayı düşündü Furkan. Sıkıntılı bir nefes verip bakışlarının anlamsızca değdiği beyaz tavana bakmaya devam etti. Ailesi ona artık bir düzeni, işi hatta bir eşi olması gerektiğini söylemişti. İlk iki konuda elbette onlarla aynı düşüncedeydi. Askerden geldiğinden beri doğru düzgün oturup düşünememişti bu durumu. Yine de bu aklında olmadığı anlamına gelmiyordu. Ama eş konusunda kafası atmıştı Furkan'ın. Evlilik öyle ha diyince olacak iş miydi? Değildi elbet. O da biliyordu. Ancak bunu ailesine, özellikle de annesine anlatmak neredeyse imkansız sayılırdı.

Yorgun gözlerinin sebebi bu tartışmadan ziyade eskisinin aksine söylenilenleri düşünmekti. Furkan, belki de saatlerce bütün bu diretmeleri düşünmüş ve farkında olmadan canını sıkmasına sebep olmuştu. Bu da uyumasını engellemiş ve elleri telefonuna giderek Aslı'ya mesaj atmıştı. Gecenin geç saati onu tereddüt ettirse de Aslı'dan cevap gelmişti. Atılan sıradan mesajların ardından ertesi gün, okul çıkışı sonrası görüşmek için anlaşmışlardı. İçindeki sıkıntı ve mutluluk birbiriyle çarpışınca Furkan'ın uykusu hepten kaçmıştı. Günün aydınlanmasına bir iki saat kala dinlendirmişti gözlerini.

Şimdi bakıştığı tavandan gözlerini ayırıp saate baktı. Bütün bu düşüncelerin ardından yaklaşan saati fark ettiğinde, düşüncelerini sessizliğe gömüp yataktan kalktı. Adımlarını kapıya doğru yönlendirip banyoya girmek için odadan çıktı.

...

Üzerine giydiği asker yeşili gömleğin yakalarını düzeltirken yanındaki pencereden mart ayının yanıltan güneşine baktı. Parfümünü sıkarken cüzdanını da arka cebine koymaya çalışıyordu. Dolabında asılı duran siyah kot ceketini alıp cebine telefonunu ve çakmağını içine koyduğu sigara paketini attı.

Odadan çıktığında hiç ses çıkmayan evde gözlerini gezdirip kimsenin olmadığını anladı. Babası fırında, kardeşi okulda, annesi de muhtemelen dünkü tartışmayı anlatmak için bir komşuya gitmişti. Olaysız çıktığına sevindiği evin kapısını çekip sokağa adımını attı Furkan. Evin biraz ilerisindeki arabanın önüne geldiğinde babasının fırına yürüyerek gittiğini anladı. Kendisinde duran yedek anahtarla arabanın kilidini açıp şoför koltuğuna yerleşti. Serin ama güneşli havadan korunmak için güneş gözlüklerini takmış, temiz hava almak için açtığı cama kolunu yaslayarak çocukların oyun oynadığı dar sokaklarda yavaşça gidiyordu. Tanıdık dükkanın önünde babasının bir arkadaşı ile oturup çay içtiğini görünce arabayı durdurdu.

"Baba."

"Hayırdır oğlum? Arabayı almışsın."

"Onu söylemeye geldim ben de. Birkaç işim var. Kapının önünde de görünce.."

TESADÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin