22

965 43 22
                                    

Adımlarını attığı boş sokak ona geçmişi hatırlatırken hissettiği boşluğu kapatacak kişinin şu an yanında olmaması canını yakıyordu. Sağından ve solundan esen rüzgar, bedenini soğutsa da içindeki acıyı soğutacak kadar etkili değildi. Elini attığı demir kapıyı açarken çıkan tiz ses kulaklarını rahatsız ettiği için yüzünü buruşturdu. Önündeki topraklı yol dermanı kalmayan bacakları için o kadar zor geliyordu ki bedeninde bulduğu son kuvvetle kendini ileriye attı. Çok değil birkaç adım sonra bulduğu yerle o topraklı yola, dizlerinin üstüne düştü.

"Baba."

Boğazından çıkan isim o kadar acı ve boğuk çıkmıştı ki dışardan biri onun bu seslenişine ancak yakarış diyebilirdi.

"Nasılsın babam?"

Ellerini gezdirdiği mermerin üzerindeki toprakları temizledi. O temizleyişe ne zaman aktığını bilmediği gözyaşları da yardım ediyordu. Dokunduğu toprak, sanki onun sorusuna cevap vermiş gibi acıyla gülümsedi.

"Ben yaptığım hatalardan önümü göremez oldum baba."

Düğümlenen boğazından çıkan hıçkırığa engel olamadı.

"Her zaman elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama sürekli elime, yüzüme bulaştırıyorum."

Sessiz iç çekişlerine bir yenisi daha eklendi.

"Be-belki, belki sen olsan yanımda. Elini böyle -elini havaya kaldırıp omzunu sıktı- omzuma götürüp sakin sakin anlatsan."

Yüzüne değen rüzgar, akan gözyaşlarıyla birleşince sert bir etki bırakıyordu.

"Ben -ağzından bir gülüş koptu- senin kas kafalı oğlun, yine anlamasam. Sonra: 'Evet, babam haklı." desem."

"Ben seni çok geç buldum ama çok erken kaybettim baba."

Boğazındaki düğüm dışarı çıkmak istercesine hıçkırıkları yollarken aldığı nefes kendisine yetemedi. 

Cebinde çalan telefonu ısrarla titremeye devam ederken onun bakışları dedesinin mezarına kaydı. Sanki dedesi karşısındaymış gibi gözlerini kaçırdı Akın. Üzerine binen vicdan azabı onu her geçen gün daha da ezerken şimdi burada, sanki onun karşısında olmak bedenini iki büklüm yapmıştı. Boğazını yakmaya başlayan yumru artık nefeslerini hırıltılı çıkmasına sebep oluyordu. Gözyaşları durmanın aksine daha da hızlanırken başını mezarın mermerine koyup hıçkırarak ağlamaya devam etti.

"Affedin beni, affedin beni.."

Sürekli tekrar ettiği bu cümle, cevabını almak için yalvararak çıkıyordu Akın'ın ağzından. Kapandığı yer ona iyice dar geldiğinde kalbini tutup sıkan eller daha da acımasız olmuştu. Nefes almak için çırpınan yüzü daha da kızarırken geriye doğru düştü bedeni. Havanın soğukluğundan ziyade bedenini kesen buz gibi vicdan azabından dolayı kollarıyla üşüyen bedenini sarmaladı.

"Kardeşim!"

Furkan hızlanınca sendeleyen adımlarını umursamayarak yerde yatan Akın'ın yanına doğru attı kendini. Elleriyle Akın'ın yüzünü tuttuğunda hissettiği soğukluk onu korkuturken, bir kez daha seslendi cevap alabilmek için.

"Kardeşim! Bak bana hadi, aç gözlerini."

Akın'ın yüzünü yavaşça tutan elleri şimdi o yüze kendisine gelmesi için tokatlar atıyordu.

"Akın! Cevap ver!"

Olayın şokuyla ardına kadar açılan gözleri yanmaya başlarken çaresizce etrafa baktı. Aklına sonradan gelen şeyle yerde boylu boyunca uzanan Akın'ın montunun cebine uzandı. İçinden çıkardığı ilacı, titrediğini o zaman fark ettiği elleriyle Akın'ın ağzına götürdü. İlacın sıkıldığına dair sesi duyunca bir kez daha seslendi.

TESADÜFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin