Durduğu kapının önünde eli havada bekliyordu Akın. Kapıyı çalıp çalmamak arasında o kadar kalmıştı ki arkasında onu bekleyen amcası küçük bir ıslık çaldı. Ona döndüğünde hadi dercesine elini salladı amcası. Akın başını sallayıp daha fazla düşünmemek için kapıyı tıkladı. Beren ona: "Bırak Songül'le görüşmeyi, adını bile senin ağzında duymak istemiyorum." demişti. Şimdi bu saatte burada olduğunu bilseydi ne tepki verirdi, bilmiyordu Akın. Bu bilinmezlik onu korkutsa da neden burada olduğunu anlatsa anlardı Beren. Yine de içindeki sıkıntı ile açılan kapıya çevirdi bakışlarını.
"Akın."
Karşındaki kızın gözlerindeki umut kırıntılarını gördüğü an buraya geldiğine pişman oldu Akın.
"Songül kapıya çık. Bir şeyler konuşacağım seninle."
"İçeri gelseydin Akın."
Kızın gözlerindeki umudun yanı sıra gördüğü davetkarlık midesini bulandırdı Akın'ın. Ağzına gelen acı suyun verdiği rahatsızlık yüzünü buruşturmasına sebep oldu.
"Songül!"
Sesindeki sertlik ve netlik bakışlarına da yansıyınca Songül ısrar etmeden başını salladı. Kapıyı ileriye doğru itip montunu aldığında Akın geriye doğru çekildi.
Songül montunu giyip kendisine birkaç saniyeden uzun bakmayan Akın'a baktı sıkıntıyla. Dışarı çıkınca ilerde Salih'i gördü ve korkarak yutkundu. Neden burada olduklarını biliyordu. Kendisi nişanlısı ile düğün alışverişine gitse de döndüğünde kulağına gelmişti olanlar. Ama Akın'ı karşısında görmeyi beklemiyordu.
"Senin burada, benim yanımda, olduğundan o kızın haberi var mı?"
Akın gözü dönmüş gibi başını kaldırsa da sinirle attığı bir iki adımla kendini zorla tuttu. "Karşında kadın var Akın. Karşında Akın var." Bu cümleyle kendini teskin etmeye çalışıyordu.
"Sen, seni ilgilendirmeyen her boka burnunu sokmaya başladın. Benim buraya neden geldiğimi de çok iyi biliyorsun, ondan bu hallerin. Ben bilmiyor muyum seni?" diyerek yüzünü buruşturdu Akın. Songül'e ondan iğrendiğini o kadar açık ve net gösteriyordu ki artık Songül'ün gücü tükeniyordu.
"N-ne bileyim ben neden geldin?"
"Songül benimle oyun oynama bak!"
Havaya kalkan elini yumruk yapıp iyice sıktı Akın. Sabrı o kadar sınanıyordu ki kendini tutmak için dişlerini sıkıyordu.
"Bir dah.. hayır bir dahası falan yok! Senin ağzından benim adım, Beren'in adı çıkmayacak Songül! Sen kendi yoluna bakalı, ben kendi yoluma bakalı çok oldu. Beni pişman ettirme Songül. Tırnağımı bile oynatmam, yediğin her boku teker teker anlatırım nişanlına."
Songül korkuyla eğdiği başını dehşetle kaldırdı. Akın bunu yapmazdı değil mi?
"Eğer! -o kadar yüksek sesle bağırmıştı ki Akın, Songül olduğu yerde irkildi- Eğer senin yüzünden, geçmiş yüzünden bir daha benim canımı sıkarsan bu evde bulmayayım seni Songül. Seni bu şehirde bulmayayım. Yoksa o zaman böyle nefes alıyor olamazsın karşımda."
O kadar bağırarak ve o kadar hararetli konuşmuştu ki nefes alışverişi düzensizdi Akın'ın. Hızla inip kalkan göğsü ve o hızla yürüdükçe yüzüne vuran soğuk rüzgar içindeki siniri soğutmuyordu.
"Sen Beren'e dua et Songül. Ulan eskiden olsa. Eskiden olsa. Sen dua et Songül."
Söylene söylene amcasının yanına gitti Akın. Salih onun ensesine elini koyup diğer eliyle omzundan tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜF
FanfictionTanışmak kaderdir, arkadaşlık seçim. Aşık olmak ise tamamen tesadüf.. ..."Soğuyan havadan dolayı adımları hızlanınca bir ses duydu Beren. Bir hıçkırık sesiydi bu. Biri ağlıyor muydu? Usulca kafasını sağdaki karanlık sokağa çevirdi ve yerdeki bedeni...