''Konuşulmayan acı, kalbi parçalar''
Taehyung'tan;
''Kore'ye dönmüyor''
Jimin'in gözlerini tabağından ayırmadan söylediği bu cümleyle karnıma tekme yemiş gibi yüzümü buruşturdum. Sanki bir boşluktan aşağı bırakılmıştım. Gözlerimin önünde beyaz pullar görmeye başlamıştım bile. O an nefes almadığımı fark ederek sesli bir şekilde nefes çektim içime. Defalarca
Yok olmadı. Nefes aldığımı hissedemiyorum. Göğsüm ritimsiz bir şekilde inip kalkıyor. Gözlerim hala elimde tuttuğum çatalın ucundaki pizza dilimindeki mısırları sayıyor, ve teker teker masaya düşüşünü izliyor. Ne zaman başladığını anlamadığım titremeyle çatalı bıraktım elimden. Terleyen avuç içlerimi sildim çok sevdiği süveterime.
Beş dakika öncesine kadar karnaval havası olan masa ölüm sessizliğine büründü. Hepsi meşgul oldukları tabaklarını bırakıp Jimin'in eğik kafasına bakıyordu. Jimin ortaya attığı bombanın pimini çekmiş ellerini göğsünde birleştirerek kafasını olabildiğince eğmişti. Neden bu kadar çekinmişti? Yanlış bir şey söylemiş gibi hiçbirimizle göz teması kurmadı bir süre. Birkaç gündür hareketlerinden çok şüphelensem de üstüne düşmedim. Demek ki düşmeliymişim. Jimin'in bizim bilmediğimiz bir şey bildiğine adım gibi emindim. O asla yalan söyleyemezdi. Şuan da onun farkındaydı.
Çok geçmeden eski hallerine geri döndüler. Bir dakika? neden kimse bir şey demiyordu? bu büyük bir haber değil miydi? Yoongi nasıl olur da hala önündeki yemeği nazik bir şekilde keserek yemeye devam ediyordu? Ya gerçekten kimsenin umurunda değildi ya da benden bir şey gizleniyordu. Rahatsızca kıpırdandım oturduğum sandalyeden. Dişlerimle işkence ettiğim dudaklarımı araladım. Birinin artık bir şey demesi gerekiyordu!
''Jimin'in söylediklerini bir tek ben duymuş olamam? değil mi ?''
İğneleyici ses tonumdan anlaşıldığı üzere hepsinin bakışlarını üzerimde topladım. Amacım da buydu.
''Duyduk Taehyung''. Seokjin hyung'un ağzında yemek varken gevelediği bu cümle artık sabrımı taşıran son damla olmuştu. Bunların nesi vardı böyle? Kafamı geriye atarak kahkaha attım. Öylesine bir kahkaha değildi bu, biraz daha devam etse gözyaşlarına bürünecek bir kahkahaydı. Kalbimdeki acıyı ortaya çıkaracak bir kahkaha. Acı ve sesli bir şekilde.
''Siz ciddisiniz''. Kendimin bile zor duyduğu tınıyla söylediğim bu cümleden sonra yaslandığım sandalyeden doğruldum ve devam ettim.
''Jungkook, hani bizim arkadaşımız? Gelmiyor? Burada kalıyor? Dönmüyor?''
Her bir kelimemi salağa anlatır gibi bastıra bastıra söyledim. ''Ve bunu mesaj olarak öğreniyoruz? Üstelik biz değil, Jimin mi demeliyim? derken tek kaşım havada, Jiminle göz göze gelmek için onun yan profiline bedenimi çevirmiştim bile. Tam da son cümlem ile dakikalardır kalkmayan başını yüzümle buluşturdu. ''Ne demeye çalışıyorsun'' derken sesi oldukça ince çıkmıştı. Omzuna koyduğum elimle birkaç kere hafif vurdum. ''Yapma Jimin''
''Neden sadece otele dönüp Jungkook'u dinlemiyoruz?''
Namjoon, peçetesiyle ağzının kenarını sildikten sonra söylediği bu cümle gözlerimi devirmeme sebep olmuştu. Şuan cidden patlamalı bir kriz geçirebilirdim. Nasıl olur da bunu normal karşılarlardı. Biz hiçbir zaman ayrılmazdık. Birbirimizden ayrı hiçbir şey yapmazdık. Birimiz tuvalete gitse bile haberimiz olurdu. Her zaman dip dibe olan biz durduk yere arkadaşımızı yabancı bir ülkede bırakıp eve mi dönecektik? Jungkook şuanda tuvalete gitmiyordu umarım bunun farkındalardır?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepathy | Taekook
FanfictionJeon Jungkook dalgalı bir okyanustu, ona böylesine akmaktan korktuğum için olmuştu her şey. Ben şimdi korkmuyorum, nefesi nefesime karışırken bana can veren sevgilimle dünyayı karşıma alacak kadar korkusuzdum artık. Dolmasın o gözlerin bebeğim, gözl...