Kısacık da olsa tete'min ağzından bir şeyler yazmak istedim. Jungkook'un kısımlarına gelmek için sabırsızlanıyorum ufaktan bir diyolog var bölümde gelecek bölümlere ithafen küçük bir önizleme gibi dayanamadım difgldfşil
Umarım bölüm hoşunuza gider, yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen
İyi okumalar
Taehyung
Yapraksız bir sonbaharım şimdi, karsız bir kış, çiçeksiz bir bahar. Güneşsiz bir sabah, renksiz bir gökkuşağı, yıldızsız bir geceyim. Dalgasız denizim, kumsuz sahil, alevsiz bir ateşim şimdi. Kapağı olmayan bir kitap, yüzü olmayan bir adam, isimsiz bir çocuk gibiyim. Saat sabaha doğru 5.35. Her zamankinden daha çok özlüyorum onu. Kapıların bir bir yüzüme kapandığı gece çöktüğüm duvar dibindeyim. Hala
Güneş, sanki benimle alay eder gibi en güzel tonlarını daldırmıştı odamdan içeri. Buna rağmen titriyordu vücudum, irkiliyordum her gözümü yumduğumda. Gerçi onu bile beceremiyordum. Gözlerimi her kapadığım vakit sızıdan tekrar açmaya mecalim kalmıyordu. Artık akacak bir göz yaşım olduğundan emin değilim. Jungkook'a olan sevgim şımarık bir çocukmuş meğer, zırıl zırıl ağladığımda anladım.
Kavuşamamak nasıl da teşvik ediyor aşka. Hiçbir şey olmamış, Jungkook beni parçalara ayırmamış, beni gözyaşlarına boğmamış, beni kendisiyle sınamamış, aşkımı hiçe saymamış gibi nasıl da gözlerimin önündeydi şimdi. Girse kapıdan içeri geçse karşıma boynuna sarılacak gücü bulurdum kendimde. Ne olursa olsun günün sonunda onu hep yüzündeki gülümsemesiyle hatırlıyorum. Bu da benim lanetim.
Aklımdan neler geçiyordu keşke bilseydi, bilselerdi. Kimseden bir şey saklamak istemiyordum artık bu kadarı çok fazlaydı, daha ne kadar kendi kendimi yiyip bitirecektim? Herkes gibi benim de yok muydu mutlu olmaya hakkım? Canımdan ödediğim bedel beni daha ne kadar süründürecekti? Güya her şeyi açıklıyordum. Her gece başımı yastığa koymadan türlü senaryolar üretiyorum. Asla gerçekleşemeyen binbeşyüz seneryo. Aklım böyle senaryolar üretirken, yüreğim anca konuşuyorsun! İş icraata gelince bir şey yok, sıkıysa yap da ebeninkini gör diyerek dalga geçer gibi aklıma meydan okuyor.
Göz kapaklarımı üzerindeki tonlarca ağırlığa rağmen aralayabildim sanırım saat 12'yi gösteriyordu. En geç 12.30'da Yoongi, viyana kapısına dayanır gibi yumruklamaya başlayacaktı kapımı. İğrenç görüntümden kurtulmam için uzandığım halıdan kıpırdanmaya başladım. Maratonda mıydım dün gece? ayaklarımın neden mecali yok? Yalpalayarak duşa girdim. Vücudumu yakan sıcak suya aldırış etmedim. Kaskatı kesilmiş bedenim biraz da olsa gevşemişti.
Bacaklarımdan hızlıca geçirdim siyah pantolonumu, üzerine siyah bir tişört. Daha iyi bir görünüm vermek için pantolonun içine sokup kemerle sonlandırdım. Kurutmaya lüzum görmediğim saçlarımı ellerimle şekillendirdim. Bu kadarı kafiydi. Son olarak ceketimi taktım sırtıma, dün gece terk edildiğim bu odadan -ki bana göre terk edilmiştim- valizimi sürükleyerek veda ettim. Sahi her veda eden gitmiş sayılır mıydı?
-
Otelin önünde 5 dakika kadar gelecek minibüsü bekledik. Herkesin yüzünde evime dönüyorum diyen bir gülümseme vardı. Buna sevinemiyordum, benim ev diye kabul ettiğim şey aslında buradaydı. Yanı başımda. Ben şuan evimi terk ediyordum, haberleri yoktu.
''-Şey onunla... hiç?''
Jimin'in yüzüne bakıyordum. Dediklerim için ondan özür dileyememiştim. Şimdi ise konuşmaya utanıyordum. Tek bulduğum vakit gönlünü alacaktım bunu aklımın köşesine kazımıştım, zaten Jimin kimseye küs kalamazdı bunu aşağı indiğimden beri beni süzen bakışlarından anlamıştım. Usulca yanıma sokuldu daha sorumun sonunu duymadan cevapladı, sesinde garip bir şekilde çekingenlik vardı. ''İçeride'' dedi. ''Veda etmemiştir muhtemelen ama sen yine de bir gör hım?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepathy | Taekook
FanfictionJeon Jungkook dalgalı bir okyanustu, ona böylesine akmaktan korktuğum için olmuştu her şey. Ben şimdi korkmuyorum, nefesi nefesime karışırken bana can veren sevgilimle dünyayı karşıma alacak kadar korkusuzdum artık. Dolmasın o gözlerin bebeğim, gözl...