''Ben hala hiçbir şey anlamadım''
Jimin, ağzının dolu olduğundan çıkan boğuk sesiyle kaç kere sorduğunu sayamadığı soruyu karşısında hiçbir şey olmamış gibi çayını yudumlayan siyah saçlıya, bir cevap vermeyeceğini bilse de parlak gözlerle bakmaya devam ediyordu.
''Jimin''
''Efendim!''
''Yalvarırım sus.'' Kıstığı gözleriyle işaret parmağını dudaklarına götürerek konuştu. ''Sabah sabah hiç çekilmiyorsun güzelim''
''Ben senin güzelin değilim!''
Jimin'in yalancı sinirine karşılık boş bardağını kavrayarak ayaklandı, çayını tazelemek için yanından geçtiği sırada oturan bedenin üzerine eğilerek elini çenesine götürdü. Hafif yukarı kaldırıp kendisiyle göz teması kurmasını sağladı. ''Bildiğini umuyorum Jimin, yanılıyor muyum?'' Tek kaşını kaldırarak sorduğu sorunun cevabını almadan ocağa doğru ilerledi. Tabi Jimin şaşkınlıktan gözleri oldukça büyümüş elindeki çatal çoktan zeminle buluşmuştu.
''Ne demeye çalıştığını anlamadım'' dedi Jimin. Cümleye başlamadan önce öksürmüş sesinin çıkıp çıkmayacağını kontrol etmişti. Dudağının kenarını dişleyerek karşısına oturan bedeni dikkatle izliyordu. Aynı rahatlıkla sandalyesine yerleşen siyah saçlı bir kolunu sandalyenin arkasından sarkıtarak kafasını iki yana salladı. ''Gerçekten anlamayacağımı mı düşündünüz?'' derken sesi öncekine nazaran sertti. Jimin'den uzun süredir şüpheleniyordu şimdi ise sorular sorarak köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu.
Jimin'in kafası hala karışıktı o kadar çok şey saklıyordu ki kim bilir hangisini öğrendi diye aklıyla savaşıyordu. Yanlış bir şey söyleme ihtimaline karşın susmayı seçtiğinde ise suçlu olduğunu kabullenmiş gibi duruyordu karşısında. Bir şekilde konuşmadan sıyrılmanın derdindeydi.
''Ne biliyor olabilirsin ki'' derken sesli düşündüğünün farkına varamadı. Kafasını kaldırdığında kendisini kısık gözlerle izleyen bedeni gördüğünde tüyleri ürperdi. ''Başka- Ya siz neler karıştırıyorsunuz?'' dediğinde Jimin ''Hiç'' derken gülümsüyordu çünkü Taehyung'un adım seslerini duymuştu. Onu kurtarabilirdi! Ya da kurtaramazdı?
''Taehyung! Günaydın çok acıkmışsındır sen hadi'' derken kolundan çekiştiriyordu bir gözünü ovalayan çocuğun. ''Aslında gitsem iyi olur'' dedi Taehyung bu da Yoongiye, Jimin'e bakarak tek kaşı havada sinsi bir gülüş attırdı.
''Hayır olmaz!'' Omuzlarında yaptığı baskıyla oturtmuştu sandalyesine hala uyku sersemi olan çocuğu. Yemeğini yemesini tembihlerken ağzına attığı salatalıkla beraber ''Benim çok işim var görüşmeyelim'' diyerek dış kapıya koşmaya başladı. Saniyeler içinde gerçekleşenler hakkında en ufak fikri olmayan Taehyung ağrıyan başını ovmakla meşguldü. Kapıdan çıkacağı sırada kendisine yetişen Yoongi ''Seninle sonra görüşeceğiz'' dediğinde Jimin, avcuna öpücük kondurup siyah saçlıya doğru üfledi. Yoongi, o an gözlerini devirse de aşırı sevimli bulduğu hareketi karşısında arkasını döndüğünde gülmeden edemedi.
*
Taehyung, aç olduğu halde tabağındaki yemekleri çatalıyla işkence ederek zorla ağzına atmıştı. Midesi hiçbir şeyi kabul etmiyor, kusma isteği uyandırıyordu. Yoongi'nin ısrarlarıyla kepekli ekmeğine sürdüğü labne ve domatesi yemişti. Daha fazla bir şey yiyemeyeceğini düşündüğünde salona doğru giderek kendini koltuğa attı. Sırt üstü uzandığı koltukta ayaklarının olduğu yerde hareketlenme sezdiğinde tek gözünü aralayarak baktı. Yoongi ayaklarının dibine oturmuş vücudunu kendisine çevirmişti. ''Taehyung, iyi misin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepathy | Taekook
FanfictionJeon Jungkook dalgalı bir okyanustu, ona böylesine akmaktan korktuğum için olmuştu her şey. Ben şimdi korkmuyorum, nefesi nefesime karışırken bana can veren sevgilimle dünyayı karşıma alacak kadar korkusuzdum artık. Dolmasın o gözlerin bebeğim, gözl...