Annyeong!
Biraz kaos biraz da soft mix yapalım
Çok güzel.
Bana kafayı yedirtecek kadar güzel... O böylesine masumca karşımda uyurken yastıkla onu boğma düşüncesi aklıma geldiği için 'Utan be Taehyung' dedim içimden. Ama bunu yapacaktım?
''Uyan artık!''
''Bo-boğuluyorum!''
Bence fena sayılmazdı? On dakikadır kendisini güzel sözlerle uyandırmaya çalışsam da aldığım tek tepki ağzını şapırdatarak bana daha da sokulmasıydı. Şiddete başvurmama kendisi zorladı, ben suçsuzum.
Yüzünden yastığı çekerek yarı aralık gözlerine baktım çatılmış alnını elimle düzelttikten sonra omzundan kavrayarak dikleştirdim. ''Gece boyu uyumayan benim ama uyanmayan sensin.'' Tıslayarak güldüğünde beni belimden çekerek aşağı doğru kayıp sırt üstü bıraktı kendini. Göğsünün üstünde hemen yer ettiğimde burun burunaydık. ''Ben halimden memnunum uyanmak gibi bir aptallık yapmak istemedim.'' Yalancı bir 'Hah!' yaparak üzerinden kalktım o da gözlerini devirerek karşılık verdi.
Yöneldiğim dolabımdan tam da Jungkook'un tarzı siyah eşofman ve uzun kollu siyah bir sweat çıkartıp yatağın ucuna koydum. Dünden beri pantolonla duruyordu ve bundan hoşlanmadığını biliyordum, rahat giyinmeyi daha çok seviyor. ''Hadi elini yüzünü yıka kıyafetlerimi de giyip aşağı gel sakın oyalanma beş dakikan var.'' Kapının eşiğinden uyarıcı tonla söylediklerime karşın hızla ayaklanmış ve asker selamı vererek koşar adım banyoya girmişti. En ufak sevimliliğimde tekrar yatacaktı biliyordum. Bazen benden yaşça büyükmüş gibi konuşuyor bazen de üç yaşında bir çocuk oluyordu ve ben, her iki haline de fazlasıyla aşıktım.
''Taehyung! Ne yapıyorsun!''
Elimdeki bıçağın havada asılı kalmasına sebep olan şey hızlı adımlarla merdivenden inerek dehşet içinde bağıran Jungook'un sesiydi. ''Kahvaltı hazırlıyorum?'' Oflayarak yanıma geldiğinde birkaç saniye 'cidden mi?' dercesine kaşlarını kaldırarak baktı ve elimdeki bıçağı kavradı. ''Ben hazırlayacağım sen otur lütfen.'' Cidden dengelerimle oynuyordu bu çocuk.
''Ha anladım ben seni böyle jestler yaparak sana kızmayacağımı sanıyorsan yanılıyorsun.'' Tek kaşını kaldırarak güldü, gerçekten öyle sanıyordu. Elbette onunla kavgaya tutuşmayacaktım ama her fırsatta da laf sokmadan geçmeyecektim tabi ki. Huyum kurusun.
Yemek konusunda ne kadar başarısız olduğunu kabullenmemesi dışında onu hiç tanımayan birisi şef olduğunu düşünebilirdi. Tanrım! domates doğrarken de sexy olamazsın ya? Büyük bir ciddiyetle her birini eşit bölmeye dikkat ediyordu. Bende sol kolumu tezgaha dayamış yükümü sol bacağıma vererek yan profilini izliyordum. Büyülenmiş gibiydim saatlerce izlesem bıkmazdım sanırım. ''Sen böyle beni mi izleyeceksin?'' dediği şeye gülerken buzdolabına adımlayıp kahvaltılık bir şeyler çıkardım. Ayıklanmış zeytinleri bir kaba alarak yumurta çıkardım. Zeytinli omleti çok sevdiğini biliyordum ve kendi ellerimle yapma fikri beni aşırı keyiflendirmişti.
Yumurtaları çırptığım sırada kollarını belime dolayarak enseme kısa bir öpücük kondurup geri çekilmişti. Huylanıp kıkırdadığımda onun da güldüğünü hissedebiliyordum. Boş kaldığı her an temas etmekten asla çekinmiyordu ve ben sanki yıllardır bunları yaşıyormuşçasına garipsemeden karşılık veriyordum. Birkaç gün öncesine kadar mesafeli olan adamın öpücükleriyle kahvaltı hazırlıyordum. Çok küçük bir an Jackson'a teşekkür etmek bile aklımdan geçmedi değil. O bu işe kalkışmasaydı biz belki de hala iki platonik olarak kendi kendimizi yiyecektik. Şuan ki durumumuz biraz da ona bağlı olduğu için içimdeki gülme isteğini bastıramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepathy | Taekook
FanfictionJeon Jungkook dalgalı bir okyanustu, ona böylesine akmaktan korktuğum için olmuştu her şey. Ben şimdi korkmuyorum, nefesi nefesime karışırken bana can veren sevgilimle dünyayı karşıma alacak kadar korkusuzdum artık. Dolmasın o gözlerin bebeğim, gözl...