Bugün aşk yok hüzün var, yazarınız üzgün yorum yaparak beni neşelendirmek istersiniz belki...
Güzel okumalar
Lana Del Rey- Pretty when you cry
İyi değilim ben.
Mutlu olduğum dakikaların hesabını soruyor bana yüzüme çarpılan kapılar bir bir. Ve ben bir kez daha duvar dibindeyim ve yine bir kez daha gürültüyle çarpılmıştı o kapı, aynı kişi tarafından.
Sanırım bu hep böyle devam edecekti. O ilk fırsatta giden taraf olacaktı ben ise düşünmeden ardında bıraktığı beden.
Hayatınızda ilk bire koyduğunuz insanı ellerinizle yücelterek en tepeye çıkarıyorsunuz ve ilk sorunda sizi o tepeden aşağıya bırakmaktan çekinmiyor. Ne kadar ağır değil mi? Üstelik istese o tepeden seve seve atlardınız onun için. Bilsem ki son gördüğüm yüz onunki olacak, bırakırdım kendimi en tepeden aşağıya yeter ki derdim, yeter ki onun yüzü gülsün.
Ben bunu mu hak ediyordum peki? Aşağı itilmeyi mi hak ediyordum?
Kırık bir kalple itilmek istemiyorum. Yaşamak istiyorum ben, her daim ikimiz adına düşünürken onca yıl bekleyişlerin ardından böylesine çaba gösterirken, bana biraz daha nazik davranamaz mıydın?
Hep böyle dengesiz miydin sen? Yoksa ben körelttiğim kalbimle seni izlerken fark edemedim mi? Hep böyle mi olacaksın yani, bir gün sırılsıklam bir aşık diğer gün ceketini bile almadan gidebilen bir adam mı olacaksın? Ben ne olacağım peki bu hikayede? Sızlamayacak mı için sindiğim duvar köşelerinde hıçkırıklarıma karışmış adını sayıklarken?
Varsın mutsuz olalım Jeon Jungkook ama ne olur beni bir başıma bırakıp da gitme. Sen bilmiyorsun sensizliğin ne demek olduğunu ondan bu vurdumduymazlığın. Gel bir de bana sor sabah edemediğim geceleri, ya da sorma senin daha büyük endişelerin var değil mi? Bir de bana üzülme.
İkimizin yerine de üzülebilirim ben ne de olsa.
Başımı Jimin'in dizlerine koymuş iç çekişlerimin bitmesi için ara sıra nefesimi tutup derin bir nefes çekiyordum. Oyun arkadaşı gitmiş şımarık bir çocuk gibi ağlıyorum. Sana olan sevgim şımarık bir çocuk derdim hep, yanılmamışım.
Ben kaç yaşıma gelirsem geleyim sevginin ağırlığı altında ezilen bir çocuk olarak kalacağım hep, bunun da farkındayım.
Bana kızgın olmana dayanamıyorum. Bir ateş olup karşımda parlarken ben mum misali eriyorum ve bu zerre umurunda değil gibi gözüküyor. Öyle olmasa çekip gitmezdin. Belki de senin yüzüne kapı çarpılmadığından sanırım bu kadar kolaydı gitmen. Sende haklısın.
İnsanoğlu hep çabalamaktan yoksundu zaten. Meyilliydi pes etmeye. Gitmek her zaman daha basit gelmiştir. Kaçmak, her şeyden, herkesten...
Tekrar gidiyorsun ben bunu yapamam ama sen çok iyi yapıyorsun.
Ağlamaya devam ediyorum, çünkü ağlarken çok güzelim. Bunu sen söylerdin bana, sahi o yüzden mi ağlatıyorsun beni?
Arkandan 'Gitme' diyerek sızlandığım sesim sana ulaşmadı bir türlü. Duyuramadım kendimi sana. Gitmemeliydin Jungkook. Elimi tutup bırakmamalıydın. Öfkelensen de sinirden deliye dönsen de, benim yanımda olmalıydın ne bir adım uzakta anlıyor musun? Beraber göğüs geremeyeceksek bir şeylere, ben şimdiden yokum. Ben yeterince yıprandım. Bu kalbim benden hesap sormaz mı bana bu kötülüğü neden yapıyorsun diye? Ne hesap vereceğim o zaman?
Tek başıma çabalamaktan asla yılmamıştım oysa ki. Günün sonunda senin yüzünü göreceksem eğer her şeye kafa tutabilirim sandım. Hiç kimse beni yıkamazdı o zaman, yıkmamıştı da. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Bizim adımıza sarf edilen onca cümleler, çevremizdeki insanların tutumu, o imalı bakışlar, kendimiz ve başkalarına karşı olan sorumluluklarımız bunların hiçbiri, senin beni sarsabildiğin kadar sarsmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepathy | Taekook
FanfictionJeon Jungkook dalgalı bir okyanustu, ona böylesine akmaktan korktuğum için olmuştu her şey. Ben şimdi korkmuyorum, nefesi nefesime karışırken bana can veren sevgilimle dünyayı karşıma alacak kadar korkusuzdum artık. Dolmasın o gözlerin bebeğim, gözl...