Hikayemin okunmadığını bildiğim halde yazmaya devam ediyorum çünkü bunu gerçekten istiyorum. Vazgeçmeyeceğim.
🥃🥃🥃🥃🥃🌹🌹🌹🌹🥃🥃🥃🥃🥃
24.07.2021
BÖLÜM SÖZÜ: Düşünmek boğulmakken, düşünmemek en büyük kaçıştı.
Hep bir şeylerden vazgeçmemiz gerekiyormuş. Kimimiz geçmişlerimizden, kimilerimiz ise bugünlerinden vazgeçerek devam ediyor hayatına.
Benden ise geçmişimi unutup yeni hayatıma devam etmemi istiyorlardı. Bu kadar bencil olunabilirmiydi sahi... Öz annem bile sanki ben paranoyakmışım gibi, sürekli önüme bakmamı, eskiyi düşünmemem gerektiğini söyleyip duruyordu. Bunun ise elimde olmadığının bir türlü farkına varmak dahi istemiyordu. Ne kadar aklı başında bir davranış di mi. Bana onca yaşadığım şeyi unutup devam etme hakkında baskı yapılmasa daha çekilir bir hayatım olacağına emindim.
Düşüncelerimi dağıtıp yatağımdan gerinerek kalktım. Adımlarım banyoyu bulurken rutin işlerimi halledip dolabımın karşına geçtim. Diz üstünde kırmızı elbiseme elimi götürüp hiç düşünmeden üstüme geçirdim. Kırmızı sevmiyordum asla, giymek için dahi olsa yaşıktıramıyordum kendime. İnsan neden sevmediği şeylere yönelirdi ben dahi hala çözebilmiş değildim... Sırtı hafif açıktı bu yüzden sırtımda ki dövme gözüküyordu. Bir zamanlar değil sırtı açık... Mümkün olduğunda pantolon ve gömlekle hep kendimi gizlerdim. Ağladığım gecelerin, gördüğüm kabusların ise haddi hesabı dahi yoktu. Ah annem olmasaydı belki de asla atlatamazdım; ha bir de yıllardır görmediğim aşkımı saymazsak eğer. Yılların gizlenmiş gizemli erkeği, karanlık zihinlerin hoyrat adamı Cesur.
Saçımı dağınık bir topuz yapıp, masanın üstünde duran makyaj malzemelerine uzandım. Fondöten, rimel, likit, çilek aromalı parlatıcı mı sürüp aynanın karşısından ayrıldım. Yatağımın yanındaki sehpaya doğru ilerledim. Sehpanın üstünde duran fotoğrafı ellerimin arasına alırken resmi inceledim. Her çerçeveyi ellerim arasına aldığımda içimde ki özlemin biraz daha büyüdüğünü hissetmem ne kadar akıllıcaydı emin değilim. Alışkanlık gibi bir şey olmuştu bu. Her sabah onu görmeden yada nasıl büyüdüğünü bilmeden sevmek tam ben gibi manyaklara yakışırdı, başka açıklaması olması zaten imkansızdı.
Sahi kaç yıl oldu onu görmeyeli tam sekiz yıl koskoca sekiz yıl olmuş günlerine saatlerine kadar, sayabiliyordu bazen zihnim ve buna bazen engel olmakta dahi zorlanıyordum. On altı yıllık çocukluk aşkı bu olsa gerek şuan nasıl kiminle bilmiyorum ama belki de öğrenmeye korkuyorumdur. Onu başka birinin kolları arasında görmek, küçükken beni sardığı gibi başka birisine sarılma düşüncesi bile damarlarımda ki kanın kaynamasına sebep oluyordu...
Daldığım derin düşünceler arasında kendimi çekip gerçek olmasını dilemediğim dünyaya döndüm.
"Eva toparla kendini."
Elimde ki çerçeveyi tekrar yerine koyarak ev terliklerimle salona doğru yürüdüm. Ortalıkta kimse gözükmüyordu. Kimseden kastım sadece annemdi. Mutfağa girdiğimde annemi kahvaltı hazırlarken bulmuştum, yanına yaklaşıp yanağına buse kondurdum.
"Ah deli kız sana kaç defa diyeceğim böyle girme mutfağa diye. Ödümü koparıyorsun, yüreğime inecek bir gün."diye yakınmaya başlamıştı bile annem. Kocaman gülümsedim, bu gülümseyi yıllar sonra bana bahşeden kanatsız bir melekti annem.
"Korkma annem ya sen de bilmiyor musun beni her sabah sana böyle yaklaştığımı. Hem ben daha sana koca bulacağım. Boy boy kardeşlerim olacak." diyerek gülmeye başlamıştım. Benim gülmemle kendisi de kahkaha atmaya başladı. Gülüşüne öldüğüm kadın, papatyaların bile gülüşünü kıskandığı hatun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE "KARANLIK ZİHİNLER" (+18)
ActionBir savaş vardı, ve herkes o savaşın kaybedeniydi. Eva Kumru Soykan, en dipsiz kuyuda bile cehennemi iliklerine kadar yaşıyordu. 4 Yaşında babasını kaybetti. 13 yaşında kaçırılıp türlü işkenceler yaşadı. 2 yıl esir kaldı. 15 yaşında deli hastane...