Yeni bölüm geldi. Uzatmayacağım, yıldıza basıp yorup yaparsınız kitabımız daha çok ön plana çıkar.
🥃🥃🥃🥃🥃🌹🌹🌹🌹🌹🥃🥃🥃🥃🥃
Bölüm sözü: "Gök gürültülüsü derdimi anlamış gibi benimle beraber içini döküyordu. "
Araftaydım ben, geçmiş ve gelecek arasında sıkışmış, nefes almak imkansızlaşmış bir diyardaydım. Araftı burası herşeyiyle karanlık olan, zihinlerin dahi karanlık olduğu Araf.
Konuşmanın imkansız olduğu ama sussanız da iğrenç zihinlerin susmadığı diyardı.Belki de ilk defa benliğim unutmayı çok istedi, dünü ve bugünü, ilk defa yarına dair bir umudum olsun istedim iliklerime kadar. Cesur'un kanatları altına girip çıkmamayı diledim. Bugün olanlar hiç olmamış gibi çok değil sadece bir gün öncesine dönüp aslında o dağ evinden hiç dönmemizi istedim. Benliğim mutluluğa o kadar muhtaçtı ki bir kez olsa bile bencil olan tarafım şaha kalktı. Ben üzülmeyi değil gülmeyi istiyordum, papatya bahçesinde Cesur ile karşılıklı papatya toplamayı, ben, seviyor sevmiyor oynarken; o bana her bir zerresinde nefeslenmek istediğim elleriyle taç yapmasını istedim.
Papatya sevmiyor çıktı diye trip atabilirdim ya da yaptığın taç çok büyük kafamdan düşüp kolye oldu diyip kızmak istedim. Kiraz ağaçlarıyla dolu bahçemiz, bir hamak, bir salıncak ya da bir bank olabilirdi bahçemizde, beyazdan nefret eden benliğim ilk defa küçük beyaz ve siyahın hakim olduğu şirin bir evi düşledim rüyalarımda.
Ama hiç biri olmadı, istediklerim sadece düşlerde kalırken kulaklarım yeniden siren sesleriyle doldu. O an sağır olmayı önümde kanlar için de sedyede yatanın Cesur olmamasını istedim hatta Cesur olmayacağına dair iddiaya bile girebilirdim kendimle. Yenilen tarafın kim olduğu daha oyun başlamadan, belli olan bir oyun. Her şey gerçekti, önümde yatan adam Cesur'du, siyahla kırmızının bir kez daha uyumunu sevmediğim gömleği, kana bulanmıştı.
Donmuş şekilde önümden sedyeyle kaldırılan Cesur'a baktım. Zaman durmuş ne yapacağımı bilmez hale geldim. Omzumun sallanmasıyla önümde duran Mete'ye baktım. "Acele et. Onunla git bizde arkadan arabayla sizi takip ederiz." dedi ve beni bırakıp gitmeye yeltendi. Haraket etmediğimi gören "Hadi yenge, şuan onun sana ihtiyacı var."diye bağırdı. Başımı sallayıp aceleyle ambulansa binmek istedim ama orda ki hemşire "Nesi oluyorsunuz?" diye saçma bir soru sordu. Sahi ben onun nesi oluyordum. En son sevgilisi olan ben, Cesur iyileştikten sonra bir yabancı olacağımın kanıtı zihnimde kol geziyordu."Sevgilisiyim."diye kısaca cevapladım hemşireyi.
Hemşire başını sallayıp hızla ambulansın içine yerleşti, onu takip edip küçük sayılabilecek olan koltuğa yerleştim. Durmak bilmeyen yaşlarım, çehrelerimse sonbahar da ıslanan toprak gibi tozlara bürünmüştü. Gözlerimi silip yatmayı bin kez teklif etseler, düşünmeden yatmayı kabul edeceğim sedyeye ve onun üstünde cansız yatan Cesur'a baktım. Ellerimi incitmekten korkar gibi ellerine uzattım. "İyi olacaksın."diye fısıldadım, zira dilimden ne dökülse şuan enkaz etsiki yaratacağının bilincindeydim.
"Acele et, nabız düşüyor, 40'a 70, kalp atışı çok yavaş, hasta her an ex olabilir."dedi bağırarak, ambulans süren bunu duymuş gibi daha da hızlandı.
"Ne demek nabız düşüyor, kalp yavaşlıyor ne demek Eva. Bir şeyler yap o senin sevdiğin adam."
"O-o iyi olacak mı?"diye sordum korkarak, gelecek en ufak olumsuz yanıt beni kalpten götürmeye yetecek şiddetteydi. "Biz elimizden geleni yapacağız. Dileyelim ki daha yaşayacak vakti olsun." Bu da ne demekti vakti ne demek dalgamı geçiyorlar benimle. Hasta gibi yatması benim canımı yeteri kadar yakarken daha fazlasını kaldıramazdı yüreğimde ki kora dönmüş ateş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE "KARANLIK ZİHİNLER" (+18)
حركة (أكشن)Bir savaş vardı, ve herkes o savaşın kaybedeniydi. Eva Kumru Soykan, en dipsiz kuyuda bile cehennemi iliklerine kadar yaşıyordu. 4 Yaşında babasını kaybetti. 13 yaşında kaçırılıp türlü işkenceler yaşadı. 2 yıl esir kaldı. 15 yaşında deli hastane...