Bölüm 26

393 35 0
                                    

Aradan bir buçuk saat geçmişti. Tansu doğum yapacaktı ve çaresizlik içinde bekliyorduk. Sağlık çalışanları kontrollü bir şekilde takip ediyorlardı ama yeterli ekipmanları olmadığı için bekliyorlardı. Onlar gibi bizde dışarı adımımızı atamamıştık. Belli ki Nihat abi sakin olmamız için öyle söylemişti. Çünkü artık bizde silah ve bomba seslerini duyuyorduk çok uzaktan gelmiyordu. Çocukların ağlama sesleri , Tansu'nun kıvranışı..

Camın önünde oturuyordum. Kulaklarımı tıkamak ve bu sesi duymamak için sonsuza dek sağır olmak istiyordum.
Acaba aklımı mı yitiyordum?
Başımı iki elimin arasına alıp toparlanmaya çalıştım.
Aradan bir kaç dakika geçti.
Telefonum çaldı.
Telefonu güçlükle kaldırıp kulağıma aldığımda Yahia bana sesleniyordu.
- Nur.. nerdesin iyi misin?
Ağlamaktan gözlerim kırmızı renge boyanmıştı.
Sesim kısılmıştı. Zar zor cevap veriyordum.

- Yardım edin Tansu çok fena...
- Tamam biz araca bindik geliyoruz.
ama senden sadece sakin olmanı istiyorum. Tamam mı Nur?
- .....

Ağlıyordum. Tek bir kelimeye bile gücüm kalmamıştı.Telefonu kapattım ve Tansu'nun yanına yaklaşıp;
- Geliyorlar Tansu biraz daha dayan..
Hadi biraz daha sabret..
Tansu gülümsüyordu. Sanırım ağrısı hafiflemişti.
Çok geçmeden bulunduğumuz odanın kapısı çaldı.
Hızla koştum. Kapıyı açtığımda nasıl olduğunu anlamadım aniden Yahia bana sarılmıştı. Tepkisiz donuk bir şekilde kalmıştım. O kadar sıkı sarılıyordu ki kemiklerim birbirine geçecekti. Yahia'nın kalp atışını hissediyordum. Çok hızlı atıyordu. Nefes nefese kalmıştı.
Fısıldayan sesiyle kulağıma;
- İyisin. Çok şükür iyisin Nur.. dedi
Yutkundum ve kendimi toparlayıp Yahia'nın kollarından kurtuldum. Yahia'nın yüzüne bakmadan telaşla Tansu'nun yanına gittim. Etrafında büyük bir ekip vardı. Nihat abi de oradaydı ve sevinçten ağlıyordu. Bebeklerinin Kudüs'te doğacağını söyleyerek Tansu'ya moral veriyordu.
Ekipmanlar tamamlanınca odadan çıkmamızı söylediler.
Çantamı ve telefonumu alıp Tansu'ya bir öpücük kondurdum. Tansu'nun içimi yakan bakışı kalbime işlemişti. Neden böyle bakmıştı ki...?
- Herşey çok güzel olacak inan bana Sümeyye'miz doğacak. tamam mı ?
Sadece başını hafifçe sallayarak tepki vermişti.
Odadan yavaşca çıktık.
Tansu'ya el sallayarak ayrıldım oradan..

Nihayet dışarıdaki arbede bitmişti.
Kan kokusu yayılan sokaklar çok uzakta olmamalıydı ki kokuyu alabiliyorduk. Derin bir şekilde hüzün vardı içimde neler yaşanmıştı bir kaç saatte.. Yıllardır hayal ettiğim bu gezide neler olmuştu bugün ? Beynim bu sorulara cevap arıyordu.
Otelin dışındaki bankların birine ağır olan bedenimle oturdum. Güçsüz kalmıştım. Bunları düşünürken
yanımda bir gölge hissettim. Göz ucuyla baktığımda gördüm ki Yahia yanıma oturmuştu. Gözlerimden İstemsizce akan yaşları sol elimle sildim. Bana sarıldığı an aklıma gelmişti. Bal rengi kadife ceketinin cebinden peçete çıkarıp uzatmıştı. Yüzüne bakamıyordum karşıdaki binaya odaklanmıştı gözlerim.

- Al Nur sil gözyaşlarını. Lütfen ağlama artık.

Tepkisizdim.

- Tansu iyi olacak değil mi?

- Herkes elinden geleni yapıyor ama senin güçlü olman gerek.

- .....

Peçeteyi çıkardığı cebine tekrar koyup ellerini kucağına koydu ve beklemeye başladı. Konuşmuyorduk. Böylece ne kadar kaldığımızı hatırlamıyorum.

Bu sessizliği bozan turdan arkadaşım Esra oldu.
Otelin giriş kapısının önünde durdu ve
- Nur! mübarek olsun.
Sümeyye'miz doğdu. dedi.
Garip bir hüzün vardı yüzünde..
Telaşla kalkıp merdivenleri adımlamaya başladım.
Arkamdan gelenler Esra ve  Yahia olmalıydı ama ben hızlıca çıkıyordum. Hiç birini görmüyordum. Bebeğin ağlama sesi dolmuştu kulağıma.
Allah'ım şükürler olsun...

Tansu'nun bulunduğu kata geldiğimde Nihat abinin kucağındaydı Sümeyye.
İkisi de Ağlıyordu.
Tansu'nun odasının kapısına baktım içeriye girmemem gerektiğini söyledi hemşire.

-Nasıl ya çekilin Tansu'yu göreceğim.
Ne oluyor?
Ne oldu Nihat abi?
Neden ağlıyorsun?
Biri bir şey söylesin..

Hemşireler odanın kapısından dışarı çıktılar
Ayağa kalkacaktım ki Yahia kolumdan tutup beni oturttu. Nihat abi kucağında kızıyla yere oturdu. Bedenini taşımakta zorlanıyor gibiydi adeta. Bir şeyler oluyordu..
Anlamıyordum.

...

Çok geçmeden Filistinli doktor odadan çıktı. Nihat abiye doğru gelirken arkasından üzeri beyaz örtüyle kapatılmış sedye gidiyordu..

-Hayır... Hayır.... olmaz.. imkansız.
Tansu değil dimi bu. Başkası...

Hayıııır......!

Yere yığılmıştım.
...

Yahia beni kaldırmaya çalışıyordu. Bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum. Tek istediğim bu anı yaşamıyor olmaktı. Evet zamanı geri alıp ömrümden bu anı silmek istiyordum.

Babamı da aynı bu şekilde götürüp bir daha getirmemişlerdi.. Şimdi hayatta belki de beni anlayabilecek son kişiyi de kaybetmiştim...

Aradan kaç saat geçti hatırlamıyorum.
Bayılmıştım ve uyandığımda Yahia elimi tutuyor uyanmamı bekliyordu.
Büyük bir koltukta yarı yatar şekilde duruyordum.
Bu vaziyette durmak Yahia'nın davranışları hoşuma gitmişti belki ama şu durumda buna sevinecek halim yoktu. Yavaşca elimi Yahia'nın ellerinden sıyırdım.
Güçlükle ayağa kalkıp odadaki beşikte yatan  Sümeyye'yi kucağıma alıp sevmeye başlamıştım. Gözyaşlarım istemsiz akıyordu..

Tansu şehit olmuştu.
Hem de Kudüs'te..
Hem de Aksâ'da..

O da terk eylemişti Dünyayı...
Kucağımda duran miniği Yahia aldı.
Onun ellerindeydi artık.
Adını kulağına üç kez söylemişti.

ŞEHİT Annenin Kızı Sümeyye!

ŞEHİT Annenin Kızı Sümeyye!

ŞEHİT Annenin Kızı Sümeyye!

"Sen Sümeyye'sin"
"Filistin şehidinin kızısın" dedi ve ağlamaya başladı. Onu ilk defa böyle görüyordum. Yahia bebeğe sarılmış ağlıyordu...





Temmuz 17/2000
Hashimi Hotel / Kudüs





















YAZILARIN TELİF HAKKI KANUNLARI UYARINCA KORUMA ALTINA ALINMIŞTIR. NÜSHASI ALINAMAZ, KOPYALANAMAZ VE ÇOĞALTILAMAZ.

KUDÜS GELİNİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin