BÖLÜM 2

1K 87 47
                                    

Pencereden içeriye sızan dik güneş ışınları gözlerimi açarken zorlanmama sebep oldu.Akşamdan kalan açık pencere, perdeyi rüzgarla dolduruyordu. İçerisi hem buz gibi olmuş hem de temiz havayla dolmuştu.
Üstelik Meltemle üzerimizin açık kalmasından dolayısıyla da boynumda hareket etmemi engelleyen bir kasılma hissettim. Elimle yavaşça boynumu ovalarken saate baktım, 11:45'di. Yanımdaki koltukta uyuyan Meltem'i uyanması için hırpaladım.
-"Meltem kalk! Hem okula hemde derneğe geç kalmışız. saat 12:00'ye geliyor"dedim. Meltem hafifçe gözlerini araladı.Uyanmaya çalışırken bir şeyler söyledi ama anlayamamıştım. O uyanıp üzerini başını toplarken açık kalan pencereyi kapattım. Maalesef salon alışık olmadığım derecede dağınıktı. Meltemle sinema izlerken içtiğimiz içeceklerin, yiyeceklerin bardak ve tabaklarıyla dolu olan orta sehpa, etrafa çıkardığımız eşarplarımız,ceketlerimiz,seccadelerimiz ve battaniyelerimiz duruyordu.Üstünkörü topladım. Alelacele akşamdan kalan sürahideki suyla da çiçeklerimi suladım ve mutfağa geçtim. Tezgahın üzerine boş sürahiyi bırakırken,
"Kahvaltı yapmak mı? Ne kahvaltısı Nur!"dedi arkamdan gelen Meltem. Doğru söylüyordu. Tansu beni çiğ çiğ yemeden yetişmem gerekiyordu. Meltem de kahvaltı yapmayacağını okula geçeceğini söyledi. Küçük bir atıştırmalık olarak buzdolabında son kalan iki domates ve kutudaki peynirle sandviç yaptım, ardından hızlıca strece sardım ve çantama attım. Feracemi giydim. Belki son iki derse yetişirdim. Kapının önüne çıktığımda karanlık olan koridor otomatik ışıkla aydınlanmıştı. Ayakkabılarımı bağlarken hala Meltem hazırlanıyordu. Bir elim hala diğer ayakkabımın bağcığını bağlarken asansörü çağırdım. Telefonumu kolumdaki çantamdan çıkarıp sıra arkadaşım olan Tuğba'yı aradım.Çok geçmeden cevap verdi,
"Efendim Nur?", dedi
"Alo Tuğba, dersler ne durumda?"
"Gelmiyor musun? 5. ders Arapça."
"Off yetişemem galiba!"
"Geçen ki derste almadı geç kalanları biliyorsun. Kemal hoca bu."dedi. Tuğba'ya teşekkür ettim telefonu kapatıp çantama attım. Asansör geldiğinde aynada bozuk olan uzun yeşil eşarbımı düzelttim. Meltem hala çıkmamıştı. Elimle asansörü tutarken,
"Melteemmm!" diye seslendim.
Artık okula gidemeyecektim. Kemal hoca gördüğüm en sert hocalardan bile sert bir hocaydı ve kaşlarını çattığında çok korkunç birine dönüyordu. Epeyce yaşlıydı Arapça dersimize giren Kemal hoca, beyaz saçlı çukur gözlü, bıyıkları dudağını kapatan cinstendi ve göbekli biriydi. Hiç kravatsız görmeye alışık olmadığımız Kemal hoca sınavlarda da bir hayli zorlayıcıydı. Tek harf yanlışını bile kabul etmezdi. Nihayet Meltem evden kapıyı çekerek çıktı.
Apartmanın önünde Meltemi uğurladım. Ayrı yollardan ilerledik. Ben güneşli havanın etkisine karşı giydiğim koyu kıyafetlerle hızlı adımlarla yürüyerek derneğe gittim. Otobüs bekleyecek kadar vaktim yoktu. Yanından geçtiğim çocuk parkındaki sesler ve geçen arabalar beynimi yormuştu. İnsan kalabalıklarını tek tek atlatarak geldiğim dernek binası güneşten kavrulmuş camlarını ışıkla dolduruyordu. İlk işim Tansu'ya uğramak oldu. İçeriye girip selâm verdim,
"Nasılsın Tansu?"
Selamımı alan Tansu her zamanki masasında okuduğu kitaba ayraç koyarken;
"Ben İyiyim Elhamdülillah daa arkadaşın vardır diye hiç eve uğramadım ama anlaşılan okulu astın Nur hanım!" dedi. Mahcup bir edayla;
"Alarmı duymamışım uyuyakalmışım. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Sen neden eve uğramadın ki? Meltem yabancı değildi."
Tansu çekmeceden bir kaç evrak çıkarken;
"Kocaman kız oldun ben mi düşüneceğim. Bu işleri artık kendin yapmalısın değil mi?" derken göz kırptı. Her neyse sıkı dur bomba haberi veriyorum, dediğinde mahcubiyeti kalkan yüzümde merak uyanmıştı. Tansu masanın üzerindeki iki küçük kâğıdı bana doğru sürükledi eliyle ve devam etti.
"Kudüse gidiyoruz bu ay içinde Muhammed abi az önce açıklama yaptı. Bilmiyorsun. Çünkü geç kaldınız Nur hanım. kuş tüyü yatağınızdan anca teşrif ettiniz buralara kadar değil mi?"
Tansu'nun tebessümleri odayı doldururken havalara uçmuştum sanki. Çok sevinmiştim. Elime aldığım kağıtlar da çıkan izinlerdi.
Ben sevinçle izinleri incelerken Tansu birden lafa girdi. Kızar gibiydi ama tebessüm ediyordu;
"Nur, okula gitmemen canımı sıkıyor. Derslerin iyi giderken kendine yazık etme. O okul bitecek bir şekilde kalmak yok hiç.bir dersten. Mehmet amcamın emaneti olmasan şuracıkta terliği yemiştin ama neyse.." deyiverdi. Lafı değiştirmek istercesine;
"Tansu,kahve yapayım mı sana?" dedim
"Değiştir bakalım lafı. Teşekkür ederim. İstemiyorum, hamilelikte içmemek daha iyiymiş" deyince kalkıp odanın kapısına kadar geldim ve arkama bakarak,
"Tüh ya Tansu kahve içemiyor! Kıyamamm" diyerek sinir etmek istedim. Kafasını kaldırıp bana bakan Tansu,
"Sen hiç büyümeyecek misin?" dedi. Gülerek önündeki kitabı tekrar açtı. Lafları hazırlıyor gibiydi tekrar bana baktı ceketini düzeltti gayet ciddi bir tavırla,
"Şuandan itibaren seninle konuşma diyetine giriyorum. Hiç bozmaya da niyetim yok. Şimdi işinin başına hanımefendi." dedi. Sessizce kıkırdayarak odadan çıktım. Uzun koridoru zoraki ilerlerken aklımı kaplayan düşünceler beynime uyuşukluk hissi veriyordu. Geç uyumanın verdiği yorgunluk da apayrı. Bütün dert ve tasa beni adeta kıskaca doğru kovalarken "Yapayalnızım,Kimsem yok!" diyemiyorum. Zira incitirim Rabbimi değil mi?

KUDÜS GELİNİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin