...

668 47 5
                                    

Gönlüme dokunuyordu bu bakışlar..
Sanki gökyüzünden kopmuş, beni bakmaya zorluyordu. Nefis mücadelesi miydi bu fiiliyatın tercümanı..
Yahia arapça aksanlı sözlerini yutkuna yutkuna söylemeye çalışıyordu.
- Bilmenizi istediğim şey, sözü fazla uzatmayacağım. ben Meryem'e yeterince bakamıyordum. Filistinden ayrılırken Sihem'i ona ablalık annelik yapması için bir arkadaşımın tavsiyesi ile yanıma aldım. Sihemin'de yaşadıkları iyi şeyler değil. Onu da bugün yanımda getirmek istedim. çünkü sizi çok seviyor..
Gözleri ile biraz gülümsedi ve devam etti.
-Meryem ile Filistinden giriş çıkışımız bir süre sıkıntılı oldu. Meryemin psikolojisini çok önemsiyorum. Sizden istediğim derneğinizdeki çocukların yanına Meryem'i de almanız..

Yahia konuşurken, Sihem sürekli eli çenesinde dayalı hep beni izliyordu. Arada ona bakış atıp tekrar Yahia'ya dönüyordum. Yahia son sözü söylerken Kahvelerimiz gelmişti. Benden Meryem'i yanıma almamı istiyordu. Yalnız
Konuyu tamamen değiştirmişti. Ne diyecekti? Bilmemi istediği şey bu olmazdı.. Hummalı bir başlangıç, keyifle yapacağım bir işin ricasına dönüşmüştü. Ben bunları şaşkınlıkla düşünürken fazlaca beklediğimi farkedip hemen cevap verdim.
- Tabi ki.. Çok isterim. yarın derneğe getirmeniz yeterli olacaktır.

Bir dakika. Bu nasıl bir şey. Yahia'nın kelimelerini beynim tekrar ediyordu. Sihemi Meryem'e ablalık annelik yapması için getirdim. Bu ne demek oluyor. Allahım Yahia bana içten bir mesaj mı veriyor :) kendimi hemen toparladım ve ardından Sihem'e dönüp ingilizce konuşmayı biliyor mu diye sordum Yahia'ya.

Sihem beni hemen anladı ve ingilizce olarak
- Yeah I know how to speak English.

Bu, evet ingilizce konuşmayı biliyorum demekti. Gülümsedim ve onunla artık ingilizce olarak anlaşabileceğimizi söyledim. Yahia'da kahvesinden bir yudum alıp fincanını masaya bırakırken bu duruma sevinmiş görünüyordu.
Bende kahvemden bir yudum daha aldım ve kafamı Yahiaya doğru kaldırırken
çok fazla vaktim olmadığını söyledim. Yahia hemen söze atladı
- Buraya gelmenize çok sevindim. Beni çok mutlu ettiniz. Kabul edin size bir hediye vermek istiyorum. dedi ve deruni bir bakışla
bembeyaz gömleğinin cebinden bir şey çıkardı göremiyordum küçük bir şeydi. Şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Sihem de sesli gülmüştü bana. Allahım bunlar bir rüya mıydı? Hediyeyi Kesinlikle kabul edemeyeceğimi söylediğimde Yahia sözümü keserek masanın üzerine bronz renkte bir bileklik bırakmıştı . İnanamıyordum! bilekliğin üzerinde arapça olarak Filistin yazıyordu. Eliyle düzeltirken :
- Bunu Filistinde özel olarak imal ettirdim. Eminim ki çok beğeneceksiniz. Ben bilekliği incelerken Sihem'e dönüp arapça bir şeyler söylüyordu. Ardından hemen Sihem kalktı ve bilekliği, bileğime taktı.
- ömrümde aldığım en güzel hediye. dedim Yahia dalmış olmalıydı. Hiç bir şey demiyordu. Sadece bakıyor ve tebessüm ediyordu.
- Güzel günlerde kullanın dedi. Ve tekrar gülümsedi. Güzel gün demişken benim aklıma Kudüs turu gelmişti. Ve bir de veremediğim mektup..

Yahia'ya Kudüse gelip gelmeyeceğini sordum. Gözleri gülüyordu cevap verirken kısa bir tebessümle ;
- Tabiki dedi.
Konular açıldıkça açılıyordu. Vaktim az diye müsaade isteyende konuyu uzatanda bendim. Daha sonra aklıma zarfı vermek geldi. Kalkmak için müsade istedim. Sihem gözlerimin içine bakarak arapça bişeyler söyledi. Pek fazla anlamadığım için Yahiaya
Döndüm.
- Gözlerinin çok güzel olduğunu söylüyor. TebarekAllah
Hiç bir şey diyememiştim. Yahia'nın söylemesi daha çok utandırmıştı beni.
- Estağfurullah. O sizdeki güzelliktir. Allaha emanet olun. deyip, günlerdir aklımda olan elimde durmaktan az çok buruşmuş zarfı masaya bırakırken, oturduğum sandalyenin üzerine attığım ceketimide alıp cafeyi anında terk etmiştim..

....

KUDÜS GELİNİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin