...

803 65 1
                                    

Son demlerindeki ağır nefes alıp veren, ölmek üzere olan hasta gibi ve hiç ölmeyecek gibi ölümsüzlük iksirini içmiş dimdik ayakta ve diri kalan  Filistin'ime..

...

Çengelköy / 09 Mayıs 2000

İkindi ezanları göğü aynı sedayla kuşatırken içerisinde bulunduğum otobüs sakince ilerliyordu. Durakta yığınla duran yolcuları almak için yavaşlamaya çalışırken gelen bir mesajla titreyen küçük telefonumu çantamdan çıkardım. Pencereye bakan gözlerimi telefonuma gelen mesaja sabitledim. Mesaj Tansu'nundu.
- Sana hala kırgınım ama bu haberi bi an önce vermek istiyorum yazmıştı. Ne acaba diye düşünürken bir mesaj daha geldi. Yine Tansu yazmıştı;
- Hazırlan bir ay sonra bugün bu saatte Aksâda namaz kılacaksın. Allahın izniyle. diyordu. Mesajı okur okumaz içimde oluşan kocaman hava boşluğu uçmaya hazırlanan helyum dolu bir balon gibiydi sanki. Heyecandan büyüyen göz bebeklerimi otobüsün camından görebiliyordum. Hiç vakit kaybetmeden kare tuşlara basarak Tansu'yu aradım. Sevinç dolu bir sesle;
-Tansu gerçekten mi? Kesinleşti mi ?Ciddi misin? diye ardı ardına soru sorarak başladım konuşmaya. Ben bu heyecanı içime sığdıramazken farkettim ki yanımdaki koltukta oturan uzun sarı saçlı kız çocuğu beni izliyordu. Konuşurken gözlerim ona da kayıyordu. Gülümsedim. Detayları evde anlatacağını söyleyen Tansu telefonu kapatmıştı. Bende telefonumu hızla çantama attığım gibi küçük kıza döndüm çılgın bir sesle;
-Beni çok mutlu eden bir haber aldım da sana sarılabilir miyim? dedim. Küçük kızda gülmeye başladı. Kafasını hafif salladı. Bu evet demek oluyordu sanırım. Hiç beklemeden kocaman sarıldım. Dopdolu.. Arka koltukta oturan annesi ilk başta tedirgin olmuştu ama hem telefondaki görüşmeme hem de bu aniden oluşan duygusal bağa şahit olduğu için tebessüm etmişti. Küçük kızla sarılmaya devam ettik. Birkaç dakika sonra bana aldığım haberin ne olduğunu neden bu kadar mutlu olduğumu sordu tek tek özenle cevapladım. Heyecanla çantamdan çıkardığım Mescidi Aksanın kartpostalını ona gösterdim. Parmaklarımızı resmin üzerinde gezdirdik.
Kubbetüs Sahrayı, Aksa Camiyi gösterdim. Çok geçmeden anne kız inecekleri durağa geldiler. Annesi göz işaretiyle küçük kıza kalkmasını söyledi bana doğru dönüp tebessüm ederken. Bende karşılık verecektim ki yanağıma konan ani öpücükle irkildim. Küçük kız çocuğu yanağıma kondurduğu öpücükten sonra oturduğu yerden kalkarak annesinin pardesösüne yapıştı. Kapıya doğru yöneldiklerinde minik tombik elini kaldırdı ve bana el salladı. Önüne gelen uzun sarı saçlarını arkaya atarken;
- Benim adım Fatıma. dedi ve annesiyle birlikte el ele indiler. Ah Fatıma ne tatlı kızdın sen. Tabi ki ondan sonraki hayatım boyunca aynı otobüsü kullansam bile bir daha hiç Fatıma'ya rastlamadım. Arkama yaslandım. Yolu güneşten parlayan gözlerimle izlerken içimdeki büyülü ses de devreye giriyordu. Allahım.. Ayaklarım yerden kesilmişti sanki Rabbime binlerce şükür beni çağırıyordu. Kudüs beni bekliyordu. Beni taşında toprağında ağırlayacaktı.. Benim ona çok büyük bir sözüm olduğunu biliyordu. Kudüse sözüm vardı. Biliyordum Allahım bir gün beni de toprağına çağıracağını biliyordum. Şükürler olsun.
İçimdeki sesin çığlığı duyuluyor gibi hissettim. Etrafımdakilere hafif göz gezdirdim. Çok geçmeden tıslayan otobüsün durmasıyla yolcuların ayaklanması bir oldu. Ben de evimin yakınında bulunan ineceğim durağa gelmiştim. Hiç beklemeden koşar adımlarla eve doğru uzanan kumlu kaldırımı adımladım. Güneş peşimi bırakmıyordu ve ben gölgemin üzerinden atlayarak sevinçle evin kapısından girdim. Şaşkınlıkla karşılandım. Feracemi çantamı girişteki koltuğun üzerine fırlattım. Bu enerji bana çok fazlaydı. Tansunun boğazına yapıştım ve ona sımsıkı sarıldım. Bu gerçek olamayacak kadar güzel ve eşsiz bir andı. Odanın içinde dans ediyor bir mutfağa bir salona deli gibi koşuyordum. Ertesi gün söylediğimde Meltem de bu habere çok sevinmişti. hep beraber kucaklaşıp sarılıyorduk. Okuldan çıkışta uğradığım teşkilatta farklı bir hava vardı bugün. Kapıdan içeri girdiğimde hoş bir koku hissettim yerler erkenden temizlenmiş ve paspaslanmıştı. Etraf sessizdi. Sağa sola bakınarak Tansunun odasına gittim. Bugün ki raporları yazıyordu. Bu telaşın ne olduğunu sorduğumda Kudüs turları ile alakalı Muhammed abinin saat 18:00'de konferans salonunda yapacağı konuşmayı söyledi. Kolumdaki saatime baktım. Daha bir saat vardı. Odama geçerken beynimin içindeki düşünceler motive ediciydi. Kudüs ziyaretimiz geçici de olsa bir Cennet Olacaktı bana. Acayip heyecan doluydum sevinçten ne yapacağımı bilmiyor yerimde duramıyordum. Neyseki, hayat bir yandan kırıyor bi yandan onarıyordu. Ben de bana verilen görevleri yerine getirmek için sandalyeme oturdum. Yapılması gereken işler sunulması gereken projeler, kabul edilmesi gereken bağışlar, gönderilmesi gereken yardımlar, okul projeleri, sponsorlu bağlantılar, binlerce aileye yapılan nakli yardım ulaşımları vardı. Hizmette bulunan teşkilat, yıllardır tam bir otoriteyle aynı düzlemde legal bir şekilde çalışıyordu.

Nihayetinde saat hızla geçmişti ve konferans salonunda yerlerimizi almıştık. Hala birilerinin ayakta olması bir yer bulup oturmamaları, salonu kaplayan uğultulu ses Tansu'yu hem yoruyor hem de kızdırıyordu. Hamilelik onu sinirli bir bayan haline getirmişti. Latifelik olsun diye elinde bulunan küçük defteri alırken;
"Tansu napıyorsun bırak onu  ben taşırım. Aa olmuyor Böyle ama"dedim. Şaşkınlıkla bakan gözleri aniden açıldı. Meltemle kıkırdıyorduk. Elimden defteri geri aldı sinirle yerine otururken;
"Geçin dalganızı"dedi.
bende içimden onu daha da sinir edercesine gülerken salondaki sessizlikle irkildim.Teşkilat başkanı salonda yerini almıştı ama mikrofonlarda bir sorun vardı. Çalışanlar sorunu çözmek için sahneyi doldururken yine bir uğultu salona yayılmıştı. Tansu'da koordine ekibinin yanına doğru gittiğinde Meltemle halen salona girmekte olan kişileri inceliyorduk.

KUDÜS GELİNİ  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin