16

177 12 7
                                    

11.04.2020 02:17
Resminin olduğu yerler şimdi kabuk bağladı. 

-- 

İstanbul'daydım. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki. Dönüp baktığımda Ahu'nun bizi havaalanına kaçırdığını hatırlıyordum yalnızca. Ahu gelmiş, gelmekle kalmayıp İstanbul'u gezme bahanesi ile oğlumu ayartmıştı. Israrlara dayanamayan ben yine yapmıştım yapacağımı.

Oğlumun mutluluğunu gördükçe bu kararımı sorgulamaktan vazgeçiyordum. En çok sevinen Fırat olmuştu. Çekirdek aileden, benden bazen sıkılıyordu. Bu kalabalık kahvaltı masası tam ona göreydi. Ahu, Utku, annem ve babam. Hepsi bir yandan tabağını doldurmakla meşguldü. Hepsini yiyemeyeceğini bilse dahi bu ilgiden oldukça memnundu. Kahkahası ortamı şenlendiriyordu.

„Yeter ama! Şişko mu yapacaksınız siz oğlumu?" Gülerek kollarını belime sardı. Saçlarını okşayarak tabağından zeytin çaldım. Ahu ailemle çok iyi anlaşıyordu. Bana yeni kız kardeş olduğu kadar onlara da evlat olmuştu. Neşeli tavırları kasvetli aile ortamını dağıtıyordu. Ailemle alışkın olmadığım yeni duygular keşfediyordum.

„Aç bırakmışsın çocuğu. Bir deri bir kemik kalmış." Annemin söylediklerini duymazdan gelerek Fırat'a masadan kalkması için izin verdim. Midesi kötü olacaktı yahu! Oğlumu benden iyi mi bileceklerdi?

Burada oluşumuzun dördüncü günündeydik. Geride beş gün daha vardı. Ali'ye haber vermiştim. Daha doğrusu Fırat benden önce davranarak onunla telefonla konuşurken ağzından kaçırmıştı. Bir müddet azar işitsem dahi yatışmıştı hemen. Fazlasıyla alttan aldığının farkındaydım fakat adım atmak zor geliyordu. Çekiniyordum belki de çekinmemem gereken her an.

Bugün buluşacaktık. Hem Ahu ile tanışacaktı hem de Fırat'ı özlediğini bahane etmişti. Cümle arasına benim de gözünde tüttüğümü elbette hissettirmiş, hissettirmekle kalmamış „İki yıla nasıl dayandım ben? Seni görmediğim şu son iki gün zehir oldu," diyerek beni utandırmıştı.

Kahvaltıdan sonra hemen yola koyulduk. Fırat'ın elini sıkıca tutmak içimi rahatlatmayınca onu kucağıma aldım. İstanbul'du burası sonuçta. Uzun zaman sonra gelmiş, tekrar uyum sağlamaya çalışıyordum.

„Planda eniştemle tanışmayı geç bana enişte bulmak bile yoktu!" Kahkaha atan Ahu'ya güldüm. Benim planlarım arasında yeni bir ilişki yoktu. Ama Ali hayatıma öyle ani bir giriş yapmıştı ki, yok sayamadım. Bir şansı hak ediyordu ve sanırım ben ona alışmaya başlıyordum.

„Planlarımızda İstanbul da yoktu." Attığım baygın bakışı görmezden geldi.

„Fena mı oldu? Bak Bahar teyzemin hayır duasını aldım." Kınarcasına başımı salladım fakat mutluydum. İstanbul'u olan bitene rağmen özlemiştim. Bu şehre yaşadıklarımı yükleyemezdim. Anılarımın yuvası olması onun suçu değildi.

„Enişte ne demek?" Omzumun üzerinde arabasını süren oğlum kulağının her daim bizde olduğunu bir kez daha hatırlatmıştı. „Kız kardeşimin kocası eniştem oluyor, değil mi Meva? Ay bir de teyzelerimin kocası. Ve halam!"

Ciddi ciddi soruyordu. Ahu bazı terimleri bilmiyordu. Kimi zaman konuşmalarını durduk yere İngilizce olarak sürdürüyordu. Nitekim anadili İngilizce sayılırdı. Yadırgamıyordum fakat o böyle yaptıkça gülesim geliyordu. „Evet, doğru."

„Benim eniştem kim?" Fırat yüzünü görebileceğim şekilde uzaklaşmıştı omzumdan.

„Hayırlısıyla ben koca bulursam senin de enişten olacak." Sokak ortasında kurduğu cümle ile aniden kahkaha attım. Bir ayarı yoktu gerçekten.

„Benimle evlensen ya." Oğlumun Ahu'ya gönderdiği çekingen bakışlara dayanamayarak yanağını ısırdım. Büyümüşte küçülmüştü.

„Allah'ım düşüyorum!" Fırat'a aşk dolu bakışlar gönderiyorduk ikimiz de. „Olur ama sen biraz küçük değil misin?" diye sordu Ahu tüm şirinliği ile. Sesini inceltmiş, elleri ile yanaklarını çerçevelemişti.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin