15

168 10 14
                                    

05.03.2020 23:10
Seni söküp atmak beni kanattı.

--

„O şeref bana ait, Ali Yiğiter." Tanıdık siması gözlerime iliştiğinde ilk hissettiğim şey şaşkınlıktı. Çok uzun süredir görmemiş hatta haber dahi almamıştım. Bunun sebebi elbette bendim. Kendimi herkesten uzaklaştırmış, kimsenin ulaşmasına müsaade etmemiştim.

„Sunumunuzu çok beğendiğimi belirtmek istedim yalnızca." Gülümsedim. Burada olduğunu, beni bulduğunu belli etmek istemişti kendince. „Teşekkür ederim, beğenmenize çok sevindim."

Başıyla onaylayıp mikrofonu teslim etti. Tekrar oturmasıyla bir başka soruya odaklandım. On beş dakikanın ardından sorular da bitmiş sayılırdı. Yerimi teslim edip bir başka temsilcinin sunumunu dinlemeye koyulduk.

Çıkışta acele etmeliydim. Fırat'ın çıkış saati yaklaşmıştı ve beni vaktinde görmediği her gün akşama kadar neden gelmediğimi sorgulamayı kendisine huy edinmişti. Son konuşmacı da sunumunu bitirdiğinde hızlıca toparlandım. İletişim bilgilerimi panoya asmıştım. Herhangi bir öğrenci ulaşmak istediğinde şirket telefonuma ulaşabilirdi.

Çıkmadan önce görünmem gereken proje temsilcilerine kartımı bırakıp çıkışa yöneldim. Ali ile tekrar karşılaşmamayı umuyordum fakat umduğum gibi olmadı. „Meva, bekler misin?"

Yerimde kalıp bana doğru gelmesini bekledim. „Kaçıyor musun yoksa?" Gülse bile bir miktar ciddiyet barındırıyordu ifadesi. „Acelem var biraz."

„Sana yıllardır ulaşamıyorum," açıklama bekler gibi dökülmüştü sözler dudaklarından. „Bulmuşken böylece bırakacağımı düşünmüyorsundur umarım."

Kolumdaki saate bakıp huzursuzca soludum. Kararlılığı karşısında bozguna uğradım. Ben geçmişime dair bir şeyler barındırmak istemiyordum hayatımda. Onun tam da şu an çıkagelmesi korkutucuydu.

Bunları açıklamak için vaktim yoktu. Çantamı hızlıca karıştırıp bir kartvizit çıkardım. „Ofisimin adresi var. Yarın bütün gün oradayım."

Kartı elimden alıp gülerek salladı. „Ne yani, numaranı vermeyecek misin?"

Başımı olumsuz anlamda sallamamla tebessümü kayboldu. „Gerçekten çok acelem var. Görüşürüz!" Konuşmasına fırsat tanımadan konferans salonundan ayrıldım. Ucu ucuna çıkış saatine yetişmiştim. Arabama yaslanmış oğluma kavuşmayı bekliyordum. Küçük bedeni kapıda belirdiğinde gülümseyerek hizasına eğildim. Koşarak minik kollarını boynuma doladı. „Anne! Bugün ne yaptım bak." Vücuduna sardığım kollarımla doğruldum. Bu sırada elindeki çizimi bana hem gösteriyor hem anlatıyordu.

„Bu dayım, bu Ahu teyzem. Bunlar da biziz." Çizime dikkatle baktım. Hayatımda gördüğüm en güzel çizimdi, bir sonraki çizimini görene kadar. „Ne kadar güzel olmuş! Yetenekli oğlum benim." Yanağına sulu bir öpücük kondurup tekrar sıkıca sarıldım.

Koltuğuna oturtup emniyet kemerini taktığım sırada geride bıraktığım zorlu günü düşünüyordum. Ali'nin yarın mutlaka yanıma uğrayacağını biliyordum. Nasıl açıklayacağıma, ne anlatacağıma dair bir fikrim yoktu. Neden buralardaydı, beni nasıl buldu asıl onu öğrenmeliydim.

Neredeyse iki sene geçmişti son karşılaşmamızın üzerinden. Herkes gibi ona da haber vermemiş, birdenbire ortadan kaybolmuştum. Elbette kızgındı. Bunu anlayabiliyordum fakat böylesi herkes için daha sağlıklıydı.

„Oğlum bugün saçlarını kestirelim mi?" Rutin konuşmamıza dönmüştük yine. Saçlarının kesilmesinden hiç hoşlanmıyordu. Utku buradayken zor da olsa bir şekilde ikna ediyordu. Ama bana asla müsaade etmiyordu. Ne yazık ki Utku gitmişti. Kıvırcık saçları ise fazlasıyla uzamış, toplanacak duruma gelmişti. Yazın ortasında rahatsız hissetmesini istemiyordum.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin