10

188 10 13
                                    

15.02.2020 03:05
Oysa ben seni sevmeyi sevmiştim.

--

Melankoliden beslendiğimi düşünmeye başlamıştım artık. Acıyı hissederek yaşadığımı anlıyordum. Kalbim sızladıkça onun oralarda bir yerde olduğunu hissediyordum işte. Yaşanacak başka bir duygu kalmamıştı bende. Eğer acıyı, melankoliyi de bırakırsam yaşamayacaktım. Yaşadığımı hissetmeyecektim. Bu beni korkutuyordu. Hissizlik ile savaşmaktansa, acıya sarılıyordum. Mutluluk ise çok uzaktı. Bin bir zahmet gerekiyordu mutlu olabilmek için. Acı çekmek ona nazaran daha kolaydı.

Mutluluk pahalı bir şeydi. Öyle herkes istediği an mutlu olamazdı. En azından ben öyle düşünüyordum. Çevremde koşulsuz şartsız hayatından memnun bir insana rastlamamıştım henüz. Herkes şikayetçi, bardağın boş tarafına bakmak daha kolaydı. Ama herkes benim gibi melankoliye sarılmıyordu. Hala inançları vardı. Şu pis çukurda, gülünecek ne kalmıştı ki?

Tahammül sınırı çoktan aşılmıştı. Yanında durduğum ve yanımda durmasına müsaade ettiğim insanları tek kalemde silmemek için çok çabalamıştım. Hayatımda oldukları için mutlu olmaya çalıştım, bir sebep aradım hayatımdan çıkarmamak için. Fakat hiçbir sebep bulamadım. Dünyaya karşı tahammülsüzleşmiştim.
Yalnızlığa hiç bu kadar muhtaç olmamıştım. Şikâyet etsem dahi kollarında soluklandığım yalnızlığı özlemiştim.

Doktorun verdiği bandajı elime geçirip son kez kendime baktım. Sargıyı dün çıkarmıştım. Tavsiye üzerine bir müddet yüklenmeyecektim ve bandaj sayesinde kısa sürede toparlayacaktım. En azında öyle umuyordum.

Odamda yalnızdım fakat bir o kadar kalabalık. İçimde çelişen duygular ve fikirler sayesinde aldığım nefesi adeta üçe bölüyordum. Fiziksel yalnızlıktan yana da dertliydim artık. Kısa bir süre içerisinde Emre ile tatile çıkıyordum. Bunu kendime açıklamakta zorluk çekiyordum. Bu sebeple elimden geldiği kadar bu gerçeği kendimden dahi saklıyordum.

Oyalanmayarak neredeyse boyum kadar olan kamp çantasını omzuma aldım. Hazırladığım küçük el çantamı da boynumdan geçirip son kez etrafıma baktım. Huzursuzluğun kapıdan dışarı nüfuz etmesine müsaade etmeyerek kapıyı ardımdan kapattım. Derin soluklar eşliğinde beni kapıda bekleyen Emre'ye doğru ilerledim. „Hazır mısın?" diye sordu oldukça neşeli bir ses tonu ile. Başımı olumlu anlamda salladım. „Umarım bütün turu bana sırtımda bu çanta ile yaptırmazsın. Fıtık olacağım." Benzer bir çanta da onda vardı.

Başındaki bereyi düzeltip çantasını indirdi. „Verir misin?" Omzuma uzanmasıyla bir adım geriledim. „Ağır mı? Kıyaslamak istiyorum." Merak ederek çantamı yere bıraktım ben de. „Maşallah," demesiyle gülmeye başladım. Kıyaslamam için bana da imkân tanıdığında ona hak verdim. „Sen benim çantamı al. Uzun süre indirmeyeceğiz bunları sırtımızdan."

İtiraz etmeyi düşündüm fakat çoktan çantamı omzuna takmış bulundu. „Zahmet veriyorum sana. Taşırım ben." Omuz silkip peşine takılmam için işaret verdi. Bir nebze daha hafif olan çantasını alıp yanında yürümeye başladım. „Havaalanına gideceğiz. Oradan Finlandiya'ya. Bizi karşılayacaklar ve toplanıp kamp alanına geçeceğiz."

Daha önce hiç bu kadar plansız ve programsız bir iş yaptığım olmamıştı. Gözüm kapalı güvenmiştim Emre'ye ve kendinden emin tavrına. Tüm sorumluluk ona aitti neticede. Herhangi bir aksilik çıkarsa çemkirebilirdim. Her ne kadar kendi rızam ile gidiyor olsam da.

Havaalanında ödeme sırasında yaşadığımız kısa gerginliğin ardından sonunda yolculuğumuz başlamıştı. Hissettiğim garipliği üzerimden atamadım ve sanırım uzun bir süre atamayacaktım da. Kısa araların dışında sürekli bir sohbet dönüyordu aramızda. Konuşacak bu kadar çok şey bulmasına şaşıyordum. Hoş muhabbetli birisiydi doğrusu. Benim konuşmayı bıraktığım sıralarda hemen söz alıp yeni bir sohbet başlatıyordu.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin