3

274 13 30
                                    

22.01.2020 02:22
Senin resmin vardı.

--

İnsanlar hayatlarının yalnızca aşk üzerine kurulduğuna o kadar emindiler ki, başka duyguların da var olduğunu unutmuşlardı adeta. Oysa aşktan önemli birçok duygu ve dert vardı dünyada. Bencilleşip bir aşk peşinden koşmak, şımarıklıktan başka bir şey değildi. Hayır, sevdiğin seni terk etti diye dünya batmayacak. Ve yine hayır, dünyadaki tek dert sahibi sen değilsin. Seninle yer değiştirip çektiğin derde dert deme şerefine nail olmak isteyen binlerce insan var.

Ama insan değil miyiz işte. Dorukları yaşadığımızı başkalarına göstermek zorundayız. İster en mutlu insan olalım ister dert bataklığında. Bunu başkaları da görsün isteriz. Belki istediğimiz şey tesellidir belki de övgü.

Peki ben bunları neden yapmıyordum? Daha doğrusu yapamıyordum.

Ben muhtaç değil miydim ilgiye? Ben istemez miydim beni de bir çift kol sarsın. Yumuşacık bir el ben ağlarken saçlarımda dolaşsın. Kulağımda her şeyin iyi olacağına dair öğütler dolaşsın istemez miydim?

İsterdim elbette. Ama üzüldüğümde veya mutsuz hissettiğimde kendimi huzurlu kollarda değil, aynadaki ben ile baş başa buluyordum. Bana destek çıkan bir ben vardım ve bu bana yetmemeye başladı.

Kendime çok sordum neden başkaları gibi değilim diye. Neden bana uzatılan bir el yoktu ki? Görünmez miydi benim dertlerim? Bir tek ben mi görüyordum onları.

Dertli olduğumu anlamaları için derdim var mı demeliydim? Oysa ben hemen anlardım bir şeyler ters gittiğinde ve koşulsuz şartsız karşımdakinin derdine yoğunlaşırdım. Kendi derdimmiş gibi benimser, bir çare arardım, dertlerimin içerisinde boğulurken.

Öylesine bitap düştüm ki artık, sanki ebedi uyku rahatlatacaktı beni. Ki buna engel olan tek bir etken dahi yoktu, inancım dışında. Ölümü arzulamak...

Öyle saçmaydı ki! Kim gençliğin en güzel yıllarında ölümü arzulamak isterdi?

Hele ki böyle boş sebeplerden ötürüyse eğer. Beni bu uçurumun kenarına iten şey nefretti. Bu uçurumdan atlamama engel olan ise gururum. Bu kadar aciz değildim. Böyle düşüncelere kapılıyor olmak bile içten içe kendime olan nefretimi arttırmaktaydı. Bu tam anlamıyla saçmalıktı! Beni o uçurumun ucundan çekecek bir kahraman bekleyemezdim. Ben kimseye muhtaç değildim!

Çatık kaşlarımla aynadaki yansımama ettiğim eziyetleri sonlandırdım. Ben nefret ile harmanlanmış bir çocuktum. Bana sevgi aşılanmamıştı. Ne yazık ki kendimi sevebilmeme dahi izin verilmemişti. Çocuk olmama müsaade edilmediği gibi.

Bir fırsat sunsalar önüme; geçmişe veya geleceğe gitme ihtimalim olsa, gözümü kırpmadan geleceğe adım atardım. Çünkü geçmişim beni yeterince kanatmıştı. Geleceğin daha güzel olup olmadığını bilemezdim, ama en azından ümit edebilirdim. En ufak güzelliklere dahi muhtaçtım ben, en masum mutluluklara.

Birinin beni çocuk gibi sevmesine ihtiyacım vardı. Bu kaba ve soğuk simanın altındaki küçük çocuğun tatmin olması lazımdı. Benim hüznüm çocukluğuma dayanıyordu. Uzun düşüncelerimin sebebi buydu.

Sırtımı yatağım ile buluşturduğumda kapım açıldı ve ablam hızlı ama sessiz adımlarla yanıma ulaştı. Sanırım yine annemin buyurduğu herhangi bir işten kaçıyordu. „Çocukla konuştun mu?" Sorusuyla beraber gözlerimi kaçırıp ona sırtımı döndüm. „Sana diyorum!"

Rahat vermeyeceğini biliyordum ama benimkisi de bir umuttu işte. „Konuştum." Kısa kesip ağır ağır esnedim. Heyecanını arttırarak kolumu çekiştirmeye başladı. „İkaz ettim, bir daha rahatsız etmezler." Bu cümlem onun içindeki heyecanı yerle bir etmişti adeta. O hala ümitliydi. Benim durduk yere kör kütük âşık olmamı bekliyor, hatta içten içe dua ediyordu. Biliyordum, çünkü büyük konuşuyordum ve o bundan nefret ediyordu. Hayatımın kontrolünün ellerimde olması onun hoşuna gitmiyordu. Tesadüflere ve işaretlere gereksiz anlam yüklemeyi çok seviyordu.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin