4

207 14 16
                                    

01.02.2020 21:38
Unuttum sandığım günler.

--

Bir tartışmaya girmeden önce kendini hazırlayan çocuklardık biz. Kuracağımız cümleleri tartıp öyle dökerdik dillerimizden. Şimdi ise kuracağı cümlenin yaratabileceği depremleri düşünen yoktu pek. Söz yaralayıcı olabiliyordu ama bunun farkında olmayarak yaşayan insan sayısı oldukça fazlaydı. Kâğıt kesiği gibiydi sözlerin yarattığı yaralar. Kendisi de sızısı da oldukça ince. Belki de bundan ötürü fark eden yoktu.

Söylemek istediklerimi toparlayabilmek için bir durak erken indim yine otobüsten. Yürümek tedavi yolumdu benim. Ancak bu şekilde ruhumun alanını genişletip rahatlıyordum. Aksi takdirde bir kafeste nefes alıyor hissiyatına kapılabiliyordum.

Cümlelerim hazır, sırtım dik ve cesaretim üzerimde adım attım evin kapısından. Ne yazık ki kapıdan girer girmez konuya girme gibi bir ihtimalim yoktu. Bu sebeple uzun bir süre beklemek zorunda kaldım. Ancak akşam yemeği sofrasında yakalayabildim fırsatı ve vakit kaybetmeyerek kendimi toparladım. „Mehmet hocayla konuştum bugün. Önemli bir proje varmış okulda." Gün içerisinde ne yaptığımı ve günümün nasıl geçtiğini anlatmazdım aslında. Hoş, soran da olmazdı. Anlatmaktan çekiniyor değildim. Durduk yere böyle bir cümle ile konuya giriş yapmam bu sebeple herkesin dikkatini çekmişti.

„Nasıl bir proje?" Bakışımı soruyu soran kardeşime çevirdim fakat cevabım yalnızca babama yönelikti. „Okul üç kişiyi eğitim için tam burslu yurt dışına gönderiyor. Bir dönem Avrupa'da bir okulda eğitim görebiliyoruz."

Kardeşim beğendiğine dair birkaç söz lütfetti. Elbette beğenirdi. O da bu mahpushane hayatından memnun değildi ve yalnız kaldığımızda sık sık başka bir şehirde okumak istediğini dile getirirdi. Oysa öğrenciler bilhassa İstanbul'u tercih ediyordu. „Bunu sana neden anlatıyor?"

„Çünkü bende gayet başarılı bir öğrenciyim anne." Gergin yüzüne bir de çatık kaşları eklendi. Hoşlanmazdı böyle konuları akşam yemeğinde açmamdan. Gerçi ona göre böyle konuları tartışmaya dahi gerek yoktu. Çünkü cevabını bildiğimiz soruları sormamalıydık. „Başarın yurt içinde kalsın!"

Kaş göz işaretiyle babamı sinirlendirdiğimi anlatmak istedi fakat umursamak istemedim. Benim eğitimim söz konusuydu, susamazdım. „Ben başvuracağım programa. Eğer kabul edilirsem önümüzdeki dönem Londra-"

„Hayır!" Babam kaşığını masaya sertçe bırakıp kalkmaya yeltendi. „Neden?" diye haykırdım adeta.

„İstanbul il sınırları dar mı geldi. Ne lüzumu var? Otur oturduğun yerde." Sakin kalmaya çalıştım fakat ne mümkün? Kafamı iki yana salladım hızla. „Yalnızca bir dönem."

„Hayır dedim!" Kalkıp salona yöneldi. Hızla yerimden kalktım. Sandalyenin geriye düştüğünü dahi fark edemedim öfkemden. „Mantıklı tek bir sebep istiyorum."

„Hayır dedim Meva. Ne işin var oralarda. İşletme bölümü dedin sesimizi çıkarmadık, yüksek lisans istedin ona da tamam dedik. Bırak buna olsun karışalım!"

„İstedim de size yük mü oldum sanki? Her işimi kendim hallettim!" Öfkesi her geçen saniye daha da derinleşti. „Kız başına ne işin var yurt dışında?" Annem sus dercesine sundu bu cümleyi önüme fakat bu cümle amacının aksine bir nefret oluşturdu içimde. Tek sorun kadın olmam mıydı?

„Gideceğim!"

„Meva!" Sıçrayarak bir adım geriledim. „Evlen ve kocanla git nereye gidiyorsan!"

„Hah!" diye tısladım. Ne kadar mantıklıydı bu! Neden daha önce gelmemişti aklıma? „Tamam evleneceğim. Bulun bana bir koca!" Gürültüyle mutfağı terk ettim.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin