Zaman mı daha hızlı geçiyordu, yoksa biz insanlar hayatı hızlandırmaya mı çalışıyorduk bir türlü anlayamıyordum. Elimden kayıp giden dünlerin ardından bakıyordum şimdi yeni bir yılın ilk günlerini geride bırakırken. Noksanlarımı görmezden gelerek tebessüm ettiğim günlerin sayısını belirlemeye çalışıyorum ve ne hikmetse birçoğunda Ali beliriyor yanı başımda. Sanki ondan öncesi belirsiz bir karamsarlığın içinde saklıymış gibi. Sanki Ali'den önce mutlu tek bir günüm yokmuş gibi. Çok sevmek, sevdalanmak bu muydu?
Zaman hızlıydı, yetişemiyordum fakat artık tasalanmıyordum da. Yetişmem gereken bir yer yoktu, kimseyle rekabet etmediğimin farkındalığını yaşıyordum. Herkes kendi zamanında kavruluyordu ve bu güzel bir şeydi.
Günler, haftalar ve aylar içerisinde toparlamıştım. Hem kendimi hem düşüncelerimi. Çok daha sağlıklı hissediyordum. Ara sıra yokluyordu karamsarlık bedenimi. Ama onu da nazar boncuğu olarak taşıyor ve kısa sürede kovalıyordum. İyileşerek gelmiştim bu günlere. Bunun mutluluğu ile beraber gün sayıyordum kızımı kucağıma almak için.
Fatma anne sıklıkla yanımıza uğruyor, ara sıra bizimle kalıyordu son birkaç gündür. Yedi aylık hamileydim fakat kızımın acelesi vardı sanırım. Yerini sevmediğini ve aceleci olabileceğini sıklıkla hatırlatıyordu bana. Babasına çekmiş olma olasılığı yüksekti yani.
Toparladığım yatağımdan uzaklaşıp mutfağa doğru adımladım. Öğle uykuları vazgeçilmezlerim arasındaydı bu hamilelik sürecinde. Sürekli yorgun ve uykusuzdum. Kafamı koyduğum yerde uyuyabilecek kadar hem de nerdeyse. Benim gibi yerini yadırgayan insan için hayli garipti bu.
Mutfağa girer girmez gözlerim Fatma anneyi buldu. Gözleri kapalı, sıkıntı ile iç geçirmişti. „Anne, iyi misin?" Sesimi duymasıyla bedenini bana çevirdi ve güzel bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına. „İyiyim kızım. Bir sıkıntı var iki gündür şuramda."
Eliyle bastırdığı sol göğsüne baktım. İçime bir huzursuzluk düşmüştü. Koluna girip sandalyeye oturttum. Karşısına yerleşip elini elime aldım. „Ne sıkıntısı? Aşk olsun söylemiyorsun da hiç!"
„Geçiyor hemen, sen telaş yapma güzel kızım." Yerinden kalkacağı sırada engelledim. „Sen bir anlat bana. Nasıl bir sıkıntı? Neresi ağrıyor tam olarak?"
Elini tekrar aynı yere bıraktı ve sol koluna doğru temasını kesmeyerek çıktı. „Buralara yayılıyor öyle ara sıra. Soluklanınca geçiyor. Yaşlılıktan kızım. Sadece eşyalar değil, biz de eskiyoruz."
Tarif ettiği sızıda takılı kaldı aklım. „Sırtında da hissediyor musun ağrıyı?"
„Doktor kesildin yine Meva. Yemeğin altı tutacak şimdi." Psikanaliz kitaplarına ara verip insan vücudu hakkında bilgi edinmeye başlamıştım ve herkesi bu konuda biraz geriyordum son zamanlarda. „Beklesene bir anne! Ne zamandan beri ağrıyor? Bırak yemeği şimdi."
Ondan önce davranarak ocağın altını kapattım. „Hastaneye gidiyoruz hadi, oyalanma." İtiraz edeceği sırada mutfaktan zorla çıkardım. „Anne ambulans çağırırım bak. Ali'yi arar söylerim gitmezsek! Kalbini tutuyorsun sen, farkında mısın?"
Heyecan ve korku içerisinde evin içinde eşyalarımı toparlamaya çalıştım. Annem hala itiraz ediyordu. Tek tesellim bunu yaparken ağır adımlarla hazırlanıyor olmasıydı. Fırat'ın okuldan çıkmasına daha çok vardı. O vakte kadar gelmiş olurduk muhtemelen. Yine de tedirgindim. İçimden bir ses Ali'yi aramam gerektiğini bana sürekli olarak hatırlatıyordu.
Çağırdığım taksiye yerleştiğimizde bu sesi daha fazla göz ardı edemedim. Annemin kızgın bakışlarına rağmen Ali'nin ismini tuşladım ve telefonu açmasını bekledim. İkinci çalışta açıldı telefon ve Ali'nin telaşlı sesini işittim. Çok sık aramazdım iş saatleri içerisinde. İyi olduğuma dair mesajlarla yetinirdik çünkü sıklıkla toplantılarda oluyordu kendisi. „Güzelim? Bir sorun mu var, iyi misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Salıncağı
RomanceŞimdi yerleştiğin gönül salıncağıma Gözlerim kapalı Nasıl güveneyim Gitmeyeceğine, Beni ömrünün sonuna kadar O salıncakta Çocuklar gibi şen Seveceğine. 30.04.2020 00:42 © Tüm hakları saklıdır