13

199 11 37
                                    

25.02.2020 01:13 
Resimlerini söküp attım.

--

Dizilerde acı çeken karakterler haykırarak ağlıyorlardı. Yağmurun altında soluklanıp tekrar tekrar hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Hemen yanı başında bitiveriyordu arkadaşları. Bir teselli, sıcacık bir omuz vaat ediyorlardı.

Oysa hayat toz pembe değildi. Canınız yansa dahi haykırarak ağlamak çoğu zaman mümkün olmuyordu. Sessizleşiyordunuz sadece. Bu sessizlik bir bekleyiş kabul edilebilir. Zira gün kendini geceye bıraktığında siz de gözyaşlarınızı bırakıyorsunuz.

İyi olmadığınızı anlayacak arkadaşlar biriktirmek neredeyse Allah'ın bir lütfu sayılabilirdi. İnsanlar acınızı paylaşmak için gönüllü olmuyordu kimi zaman. Kimi zaman ise acı çektiğinizi hissetmiyorlardı. Oysa hissetsin istersiniz. Ellerinizden tutsun birileri. Geçmeyeceğinizi düşünseniz dahi geçecek demesini, bekliyordu insan.

Geçecek diyerek ayna karşısında kendini avutmak, güçlü durmaya çalışmak kolay değildi. Elbette gün gelecek her şey bitecekti. Acıların kalıcı olmadığını bize kanıtlayan ayrılığın en ağırı, ölümdü.

Karmakarışık duygular içerisinde bildiğim ve kendime defalarca kez hatırlattığım tek şey; hayat bir dizi, ben bir oyuncu değildim. Acılarımı saklamam, acıtanlara öfkemi derinlere gömerek affetmem gerek.

Kurduğum cümleden sonra Emre ile bir daha göz göze gelmek istememiştim. Bu beni ulu orta ağlatabilirdi. Yüzüme bir tebessüm kondurup masaya döndüm ve hatırlamadığım bir bahane ile toparlanıp salondan ayrıldım.

Çok sevdiğim kuleli sahilinde soluklandım bir müddet. Ayakkabılarımı değiştirmiş olsam dahi abiye ile tuhaf bir görüntü sunuyordum yanımdan geçenlere. O an her şeyin bir dizi sahnesinden ibaret olmasını çok isterdim. Ne yazık ki ben gecenin sonunda yine odamın dört duvarı arasına sıkışmıştım.

Sabaha kadar toparlanmış hazırlanmış ve kahvaltıya gitmiştim. Boş yere yoruluyordum. Kendimi ifade edememekten sıkılmış, yapmam gerekenlerden şaşmıştım. Bunu hayatıma giren insanlar başarmıştı. Yalnızlığıma muhtaç hale gelmiştim yine. Oysa şu an da kalabalık sayılmazdı etrafım.

Ali'nin gönderdiği adrese ulaştığımda çoktan gelmiş beni bekliyor olduğunu gözlemledim. Değer verdiği aşikardı. Bunu hissettiriyordu. Sanırım benim yakınlık kurma korkum vardı.

Sohbeti ilerlettiğimiz sırada o kaçınılmaz konuya değindi. „Ayrılığı hazmedememiş herhalde." Cevap vermeyerek tabağıma odaklandım. „Seni tanımasam dün söylediklerine takılırdım belki de. Yazık ediyor böyle," devam etmesine müsaade etmedim. „Ne söyledi sana?"

Çatalını bırakıp güldü. „Saçmaladı işte. Göz dağı veriyor kendince. Senin yaralı oluşunu fırsat bilmeyecekmişim. Ayağımı denk alacakmışım. Muhtemelen hala peşinden koşuyor beni de yanında görünce-"

„Ali," dedim uyarıcı bir ses tonu ile. Artık çok bunaltmıştı beni bu muhabbet. „Ben kimsenin peşinden koşmuyorum. Kimsenin peşimden koşmasını da istemiyorum. Sende nasıl bir izlenim bıraktığımı bilmiyorum ama ben hayatımda birini istemiyorum. Oradan bakıldığında hayattaki tek gayem bir ilişki kurmakmış gibi mi gözüküyor?"

Öfkemi yanlış kişiye kusuyordum, farkındaydım ama bir erkek arkadaşım olmasa da hayatta kalabilirdim. Bunu anlasın ve uzaklaşsın istiyordum. Artık iki kişi arasında sıkışıp kalmış o insan olmaktan yorulmuştum. Hayatımı yola koymaya çalışmak yeteri kadar zorken hayatıma girmeye çalışan birini bu yapboza dahil etmek imkansızdı.

Ben henüz kendi yolumu çizmemişken başka birinin yoluna dahil olmak doğru değil, daha da önemlisi istediğim bir şey değildi. „Hakkımda düşündüklerini bir kenara koymanı istiyorum. Sen benim için iyi bir arkadaşsın. Farklı bir şey düşünmen ikimizi de yıpratır."

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin