2

260 14 12
                                    

22.01.2020 02:20
Bomboş sandığım kalbimin odalarında.

--

Cesaret herkeste olmayan bir yetenekti. Ben bu konuda gerçekten kabiliyetsizdim. Aradan üç gün geçmişti ve vazgeçmeme ramak kalmıştı. Aslında hiç yanıtlamamak ve olayları akışına bırakmak alabileceğim en doğru kararlardan birisiydi. Ama ne yazık ki annem bu olayın bu şekilde kapanmasına müsaade etmiyordu. Gerçi o etse dahi benim vicdanım bana yetiyordu.

Sanki kesin bir yanıt vermedikçe ümit veriyormuşum, kapıyı aralık bırakıyormuşum gibi hissettim. Oysa yapmam gereken basitti. Karşısına geçip bu iş olmaz demek yeterli olacaktı. Tabi aynı zamanda kalbini kırmadığımdan da emin olmak zorundaydım. Aksi takdirde sırf vicdanım yüzünden bu olayın nikah masasına kadar uzanabileceğinden şüpheleniyordum.

Bir diğer korkum ise çocuğun annesinin bir kez daha gelmesiydi. Ve ben bir kez daha bu kadar şanslı olmayabilirdim. Ben evdeyken gelebilirdi! O an nasıl bir tepki verirdim, bilmiyorum. O yüzden bir an önce bu duruma el atmak zorundaydım.

Kaydettiğim isme ekranda bir kez daha dokundum. İhtiyacım olan yalnızca bir deli cesaretiydi. Tam olarak ne diyeceğimi, konuya nasıl gireceğimi hepsini detaylıca planlamıştım. Sadece uygulamada hata veriyordum işte.

Ekranı karartıp telefonumu tekrar çantamın en ücra köşesine yerleştirdim. Ellerimle yüzümü kapatıp kısa bir süreliğine soluklandım. Sakinleşerek yüzüme bir tebessüm kondurdum. Önünde durduğum kapı ile bakışmaktan vazgeçip içeriye bir adım attım. Karşılaştığım gruba kısa bir baş selamı verip beklemeye başladım.

Cumartesi'nin en sevdiğim yanı da bu etkinlikti sanırım. Eğer böyle bir uğraşım olmasaydı şu koskoca dünyada bir işe yaramadığım kanaatine varabilirdim. Alıştığım prosedür ve yoklamadan sonra içeri geçebildik.

Bir dernekte gönüllüydüm neredeyse iki yıldır. Çocuk yuvalarını ve huzurevlerini ziyaret ediyorduk sıklıkla. Aynı zamanda bu etkinlikleri gerçekleştirebilmek için günler öncesinden organizasyon ve bürokrasi işleri vardı tabi. Elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışıyordum çünkü yaptıkları işi fazlasıyla benimsemiştim.

Öyle ki keşke kendimi on parçaya bölebilseydim diye düşünüyordum sürekli. Çünkü her işe yetişmek mümkün olmuyordu. Şehir dışında da faaliyetteydi bu dernek. Köy köy gezip çocukları mutlu etmek, edebilmek öyle huzur verici geliyordu ki kulağa. Ne yazık ki şehir dışı projelerine katılım sağlayamamıştım henüz. Bu etkinliklere izin almam da uzun sürmüştü. Ama sonunda ailemi güzel bir iş olduğuna ikna edip beni rahat bırakmalarını sağlamıştım. Yani anlayacağınız gönüllü projesi için dahi ailemi ikna çabalarına girişmek zorundaydım. Tek başına alabileceğim kararlar bir elin beş parmağını geçiyor muydu, emin değildim.

Şimdi ise melek çocuklarıma kavuşacaktım. Benim hayatımı renkli kılan yalnızca onların tebessümüydü. Elimde olsaydı ömrümün son gününe kadar onlarla kalırdım. Maalesef ki yönetim buna müsaade etmiyordu. Elbette haklılık payları vardı. Bir gün onları bırakıp üzebilme ihtimalime karşı aldıkları bir önlemdi bu. Bana alışmalarına fırsat vermek istemiyorlardı. Oysa ben gönlümü çoktan onlara kaptırmıştım ve bu hiç de zor olmamıştı.

Geniş spor salonuna adım atmamla onlarca çocuğun gülüşleri kulaklarımı doldurdu ve tebessümüm o an kocaman bir gülümsemeye dönüşmüştü. Tüm dertleri kapının eşiğinde bırakmıştım. Prosedür gereği çocuklara takdim edildik ve ardından birkaç gün önce ayarladığımız oyunları oynayabilmek için gruplara dağılıştık.

Farklı yurtlara, farklı gönüllüler ile gidildiği için gönüllüler arasında da çok sıkı bağlar oluşmazdı. Yalnızca organizasyon aşamasında yardım edenler birbirlerini biraz daha yakından tanıma ve arkadaşlık kurma fırsatını yakalayabiliyordu. Çok samimi davranamasam da elimden geleni yapıyordum elbette. Sonuçta güzel işler yapabilmek için bir araya geliyorduk.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin