5

183 13 23
                                    

01.02.2020 21:40
Hepsi yalandı.

--

Hayatımı yönlendirmeye çalıştıkça raydan çıkıyordu ve ben asla sebebini bulamıyordum. Elimi attığım şey kuruyordu. Yahut ben ruh halimden ötürü öyle hissediyordum. Kendimi herkesten soyutlamak için herhangi bir sorun üretmek zorunda değildim artık. Ben başlıca bir sorundum zaten.

Dağılmış ruh halime çare aramak yalnızca yürürken yapabildiğim bir eyleme dönüşmüştü. Belki de yürümek, derdime çareydi. Yürüyerek kilometrelerce uzaklaşmak...

Bir de çocuklar vardı tabi. Onların dertlerden bir haber olmaları gerektiği yaşlarda yalnızlığı tadıyor olmaları kendi dertlerimden uzaklaşmamı sağlıyordu. Yalnızca onlarla ilgilenmek ve yüzlerindeki tebessüme vesile olmak, bir terapi yöntemi sayılabilirdi.

Nitekim onlarla geçirdiğim vakit de kısıtlıydı. Bana gereğinden fazla bağlanmalarına müsaade edemezdim. Gidecektim, bu kesinleşmişti artık. Güzel haberi Mehmet hoca tarafından almıştım. Bir aya kalmaz yolcuydum ve bu beni her ne kadar mutlu etse de ruhsal anlamda yıpratıyordu.

Yapılacak onca işim vardı. Seyahat vizesinden kalacağım eve kadar, her detay ile bizzat ilgilenmek zorundaydım. Bir de iş mevzusu vardı tabi. Herhangi bir aksaklık yaşanmaması için elimden geleni yapıyordum fakat tek başıma bunlara yetişmek oldukça zordu. Üstüne üstlük ailemin bana karşı aldığı tavır kendimi boşluğa bırakmam için son darbeyi oluşturuyordu.

İstediklerini yapmıştım ama yine yetememiştim. Dünyanın bir kanunu olarak kabul etmek zorundaydım bu olayı artık. Ben kimseye yetemiyordum. Ne yaptığımın pek önemi yoktu.

Memleketimde üniversite ortamına da kısa bir süreliğine ara verecektim. Dönüşüm ile tezimi tamamlayıp öğrenci hayatımı tam anlamıyla sonlandıracaktım. Bu düşünce her ne kadar uzak sayılsa da bir burukluk bırakıyordu üzerimde. Belki hayatıma yön veren anılarım olmadı fakat öğrenci olmak başlıca bir heyecandı. Burada geçen günler pamuklara sararak saklanacak günlerdi. Her ne kadar sömestr sonu sınavları dolayısıyla kütüphanenin bir köşesine sinmiş olsam da oturup hayatım dışında bir mevzu ile alakadar olmak ve dertlerimden uzaklaşmak rahatlatıcıydı.

„İyi akşamlar." Yan tarafımda oluşan kıpırtı ile dalgınlığımı üzerimden attım. Ali tüm neşesi ile yanıma yerleşti. Elinde kitap veya kâğıt namına herhangi bir şeyin olmaması dikkatimden kaçmamıştı. „İyi akşamlar," diyerek karşılık verdim her ne kadar sesim aynı neşeyi barındırıyor olmasa da.

„Programa kabul edilmişsin, hayırlı olsun."

„Evet, çok şükür. Teşekkür ederim." Yabancı bir insan tavırlarımı yanlış yorumlayabilirdi. Bu durumdan rahatsız olduğumu, aslında gitmek istemediğimi düşünebilirdi. Fakat öyle değildi. Ben mutluluğumu nasıl yansıtacağımı bilmiyordum yalnızca. „Ne zaman gidiyorsun? Bir veda yemeği yeriz artık."

Tebessüm etmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Normal sayılır mıydı şimdi, arkadaşça yemeğe çıkmak?

Kalp kırmak veya herhangi bir açıklamada bulunmaktan çekiniyordum artık. Her isteğe, her söylenene yalnızca onay veriyordum. Ali'ye de aynı yanıtı verdim bu sebeple. „Bir kahve ısmarlayabilirim."

Gülümsemekle yetindi. Gerginlikle kalemi elimde çevirmeye başladım. Artık toparlanıp eve dönme vaktim gelmişti. Arayıp beni sorguya çekmelerine muhtemelen dakikalar kalmıştı. „Sen kalıyor musun daha? Ben çıkacağım şimdi," diyerek çıkışı işaret ettim.

„Yok gidiyorum ben de. Bırakmamı ister misin?" Bu teklifi her karşılaştığımızda yapması gülümsetiyordu artık. Bir gün sırf inat olsun diye onaylayacaktım ve beni karşıya bırakmasını bekleyecektim. „Sağ ol, gerek yok."

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin