6

191 12 13
                                    

04.02.2020 02:21
Seni hatıralarımda yaşatmayı sevmiştim.

--

Yüksek binaların arasında küçücük kaldık. Binalar yükseldikçe de insanlığımızdan olduk. Hangi sitenin kaçıncı katında ne yediğini gösterme meraklısı insanlarız artık. Oysa iki sokak ötede sobadan sızan gaz ile zehirlenen bir aile vardı. Bir başka mahallede trafik teröründen dolayı bıçaklar çekilmişti. Ve üst komşunuz eşinden dayak yiyordu. Biz ayaklarımızı uzatmış İstanbul'un ışıklarını seyrederken insanlar birer birer ölüyordu. Üstelik kader değil, ihmaldi sebebi. Dikkatsizlik, kıskançlık ve birçok duygu daha.

En azından İstanbul'un ihtişamlı ışıklarını izlediğimde böyle hissediyordum. Her şey aşikardı. Sosyal medyaya bir göz atıldığında her şey gözler önüne seriliyordu zaten. Uzakta aramaya gerek yoktu.

Yalnızca müstakbel anne ve babalara baktığımızda dahi eskiye göre bir farklılık seziliyordu. Eskiden ebeveynler çocuk sahibi olacaklarını ulu ortada söylemez, duyurmazlarmış. Allah muhafaza, ya kötü bir şey olsa?

Oldukça mantıklı geliyordu bu bana. Sonuçta sevişmenin sonucunda çocuğunuzun olması doğal bir şeydi. Seviştiğinizi dünyaya duyurmak zorunda değildiniz.

Böyle garip bir dünyaya çocuk getirmeyi, hatta getirmeyi düşünmeyi dahi ürkütücü buluyordum. Var olanlara sahip çıkmak daha mantıklı geliyordu. Gülümsemelerine sebep olmak ve onlara daha güzel bir gelecek vadetmek, önemli olan buydu. Bunu yapmalıydım çünkü aksi takdirde toplumda yer bulamamalarından korkuyorum.

Güzel bir gelecek inşa etmeleri için elimden geleni yapmak zorundayım. Neticede onlar gelecek nesillerin temeliydi. Günümüzün ebeveynleri ise geçmişin yaralı çocukları. Geleceğimizin onların elinde şekillenmesinden biraz rahatsızdım açıkçası. Yalnızca doğurmakla anne baba olunmamalıydı. Bunun için bir ruhsatı olmalıydı insanın!

Dünya çok garip bir hâl almaya başlamıştı ne yazık ki.

Beni bu düşüncelere iten kalbimin esir olduğu yalnızlıktı. Bu yalnızlığa bugün küçük bir erkek çocuğu sarılmıştı. Zar zor bir arada tuttuğum kalbimin parçalarını darmaduman etmişti ufacık kollar. Küçük kırık kalbinden tek bir kelime dökülmüştü. „Anne."

Çok isterdim onu onaylamayı, kucağıma alıp bir daha bırakmamayı. Ne yazık ki ikisini de yapamamıştım. Öylece kalmıştım karşısında. İlk kez böyle bir şey yaşıyordum ve onu incitmekten delicesine korkuyordum. Yeterince yorulmuş kalbine yeni bir yara açmak istemiyordum.

Halimi gören bir yurt görevlisi yardımıma yetişmiş ve olaya müdahale etmişti. Muhtemelen yardımcı olmasaydı ben şu an o minicik elleri olan çocuğu kaçırmıştım. O gözleri kolay kolay unutabileceğimi sanmıyordum. Bu sebeple dalgın bakışlarımı İstanbul'un boğazına çevirmiştim. Lacivert gecede gözlerini kaybetmeyi umdum zira bu yük bana çok ağır gelmişti.

Derin bir soluk aldım, nefessiz kalmışçasına. Bir çaresini bulmalıydım. O çocuğu orada yalnız, annesiz bırakamazdım.

Kötü koşullar altında yetişmiyorlardı. Şartları gayet iyiydi fakat anne sevgisinden mahrum olmaları derin bir sızı bırakıyordu içimde. Anne sevgisi neydi, ben de tam olarak bilmiyordum. Bir annem vardı, doyasıya hiç sarılmadığım. Bir annem vardı, dertlerimden bihaber.

Belki de kalbimin sevgisizliği tatmış olması beni o çocuklara karşı daha hassas yapıyordu. Yalnızlığı derinden hissediyordum ve bu hissiyatları o küçük kalplerinde taşımalarını istemiyordum. Böyle devasa yüklerin altına girmelerine müsaade etmek saçlarımı tek tek yolma isteği ile doldurup taşırıyordu benliğimi.

Gönül SalıncağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin