Louis avucunun içine doldurabildiği kadar jöle sıktı. Banyodan sonra kirpi gibi duran diken diken saçlarını yatıştırmak istiyordu. Aynanın karşısında, beline sarılı havlu ile dans ederken saçına jöleyi iki eliyle yedirmeye başladı. Geçen ay 'ödünç aldığı' ve geri vermeyi düşünmediği teybinde son ses çalan Hey There Delilah parçası odadan dışarı taşıyordu.Jöle ile iyice saçlarını geriye yatırdı ve aynanın karşısında bir iki adım gerileyip en fazla altmış beş kiloluk, cılız vücuduna baktı. Nerdeyse on beş olmuştu ama henüz bir kıl bile göğsünde yoktu. Vücudunu baştan sona inceledi. Yine de kollarını iki yana kaldırıp avuçlarını sıktı. Kollarında beliren ufak iki tümseğe gururla baktı.
Burnunu kırıştırıp aynadaki yansımasına göz kırptı. Eski yerine geri döndü ve aynaya doğru eğilip ufak bir alıştırma yapmaya karar verdi;
"Selam, bebeğim.."
Bunu söyler söylemez geri çekilip başını iki yana salladı. Kötü bir başlangıçtı. Tekrardan denedi;
"Hey, nasılsın? Ne kadar güzel bir bluz- siktir! Kız arkadaşı değilsin, bunu deme!"
Yüzüne bir iki tokat attı. Aynanın önündeki deodarantını koltuk altlarını sıktı, yeterli görmeyip vücudunun geri kalanına da sıkmaya devam etti. Bugün mükemmel görünmeli, mükemmel konuşmalı ve onu etkilemeden geri dönmemeliydi.
Biraz odanın köşesinde duran vantilatörün önünde serinleyip aynanın karşısına geri döndü.
Yeniden denedi;
"Naber Eleanor? Yaz tatili nasıl gidiyor?"
Kısa bir süre sustu. Bu seferki iyi gibiydi. Tabi yaşlı teyzeler gibi sonda o soruyu eklemeseydim..
Dolabından tişörtünü ve kot pantolonunu çıkardı ve üzerine giyip odadan çıktı. Alt kattan kız kardeşlerinin sesleri geliyordu.
Koşarak merdivenlerden indi ve hızla kapıya vardı. Kapının eşiğinde kalan mutfaktaki annesi onu görür görmez arkasından bağırdı;
"Nereye?!"
"Dışarı."
"Nereye?!"
"Dışaaaarrıııııı!"
Biri yedi, biri beş yaşındaki kız kardeşleri koltukların minderlerini salonun ortasına yığmış yüksek kahkahalarla zıplayıp duruyordu.
Johannah omzu ile kulağı arasına bastırdığı telefon ile karşıdakine gürültü arasında sesini duyurmaya çalışıyordu. Eli yoğurduğu çörek hamurunun içindeydi.
"Ben seni sonra arayacağım.."dedi telefondakine ve telefonu indirip başını kaldırdı. "Gel buraya. Saçım gözüme giriyor."
Louis omuzlarını düşürüp mutfağa girdi. Annesinin arkasına geçti ve saçındaki tokayı çıkardı ve yeniden tepesinde toplayıp sıkıca bağladı. Buluşmaya geç kalmak istemiyordu.
"Parfümü biraz abartmadın mı?"
"Yoo."
Önüne geçmeden önce annesini yanağından öptü.
"Jöleyi abartmadın mı?"
Louis tezgahtaki pişmiş çöreklerden bir tane kaptı ve kapıya yöneldi;
"Hayıııırr.."
"Kimlerle?"
Louis kapıya vardı ve son kez kendini aynada kontrol etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Swagmaster From Doncaster // Larry
FanfictionLouis, küçük çetesi ile Doncaster'ın içinden geçen, azgın, çapulçu, başıboş bir çocuktur. Hem aralarına yeni gelecek parlak bukleli Harry'i kabullenmesi zaman alacaktı hem de ona duyduğu hisleri.