Louis baştan aşağı sıcak bir duş aldıktan sonra etinin yumuşadığını hissediyordu. Ondan hemen önce burada yıkanan Harry'nin şampuanı, onun şampuanının yanında duruyordu. Eline aldı ve kapağını açıp burnuna götürdü.
Saçlarının kokusunu hiç kaynağından öğrenememişti. Ama ona hayatında ilk defa on kişiyi arkasına almadan kafa tutan bu çocuktan ne yaparsa yapsın tüm hücreleri ile nefret edemiyordu. Onu etkilemek istiyordu. Onu merak ediyordu ve onun da onu merak etmesini istiyordu.
Şampuandan yayılan elma kokusunu içine çekti. Harry'nin kokusunu bilmiyordu ama bu kokuyu duyar duymaz zihni hemen onunla özdeştirdi. Derin bir nefes daha aldı. Belki bir avuç sıkıp saçlarını onun kokusu ile yıkayabilirdi. Ama Harry'nin bunu tuhaf karşılamasından korktu. Üstelik onun bu enfes kokusunu kendi pis bedeni üstünde basitleştirmek istemiyordu.
Kapağını kapatıp yerine geri koydu.
Suyun altından çıkıp banyoda, aynanın karşısında dikilirken bugün olanları düşündü. Arkadaşlarının bu kadar kolay onu silmesini ve bir anlık öfke ile ona kurdukları cümleleri hazmedemiyordu. Hepsini baba gibi koruyordu. Bir arkadaştan hep daha fazlasını vermişti onlara. Ama şimdi karşılığını almayı bırak, yaptıklarının hatırlandığını bile sanmıyordu. Sabahki olaydan sonra kimse onu aramamıştı. Meseleyi konuşup hallettiğini düşündüğü Zayn ve Liam bile.
Belki Harry'nin yanında onu görünce sınırı aşmıştım. Kendimi kaybedip ona söylenmeyecek şeyler söyledim. Liam'ın kalbi çok nahiftir. Onu kırmış olduğum için beni aramıyor. Peki ya Zayn? Aiden? Niall? Onlar da mı Stan'e hak veriyordu.
Aynadaki buğuyu sildi. Yansımasına uzun uzun baktı. Eleanor'u görmeye gittiği günü düşündü. Çok değil iki gün önceydi neredeyse. O zaman kendine bakarken kendini bir Yunan Tanrısı gibi hissetmişti. Ama Harry'nin söylediklerinden sonra çirkin bir serseri görüyordu yansımada.
Odasına dönüp telefonu eline aldı. Kız arkadaşı gün boyu ona mesaj atıp durmuştu. Emojiler, sevgi dolu mesajlar hatta şiirler vardı.
Yüzünü ekşitti ve telefonu yatağa geri fırlattı. Aynasının karşısına geçti ve kendini baştan aşağı beline sardığı havluyla süzdü. Neden çirkin? Kabul ediyorum, o çok güzel. Pürüzsüz, yumuşak bir teni var. Parlak bukleleri, parlak yeşil gözleri vardı. Yüzü, dudakları hatta parmakları dahi güzeldi. Ama Louis de fena sayılmazdı. Liam kadar iyiydi. Ama Liam'dan daha sıskaydı. Hatta Harry'den bile daha sıskaydı.
Havluyu açtı ve yere attı. Dolabına yönelip boxer ve tişörtünü çıkardı. Onları aynanın önüne koydu. Eline giymek için boxerını almıştı ki Harry kapıyı sonuna kadar açıp içeri daldı.
Louis elinde tuttuğu boxer ile çırılçıplak kaldı. Harry hala kapının koluna asılı kalmıştı. Ağzı şaşkınlıkla açılırken, ikisi de olduğu yerden kıpırdamadı.
Louis onun odadan çıkmasını beklerken, Harry de onun toparlanmasını bekledi. İkisi de uzun bir süre bakıştı. Harry'nin gözleri ağır ağır elinde olmadan aşağı indi. Merak etmiyordu ama kendine engel olamamıştı. Bacakları arasında duran penisini görünce yutkundu. Kaşları havaya kalkmıştı.
"Mahremiyetime saygı duyabilir misin?"dedi Louis, hiç kendini saklama ihtiyacı duymadan. Elindekini havada salladı. Harry başını yana çevirdi ve odanın içine girdi. Kapı kapatırken sırtını ona dönmüştü.
"Nasıl olduğuna bakmaya geldim. Liam da seni merak etmişti."
Louis boxerını bacaklarına geçirdi. Şimdiye kadar Harry'e her ne kadar ibne diye seslenmiş olsa dahi onun gerçekten gay olduğunu düşünmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Swagmaster From Doncaster // Larry
Fiksi PenggemarLouis, küçük çetesi ile Doncaster'ın içinden geçen, azgın, çapulçu, başıboş bir çocuktur. Hem aralarına yeni gelecek parlak bukleli Harry'i kabullenmesi zaman alacaktı hem de ona duyduğu hisleri.