16-) Veda Sabahı

1K 134 128
                                    

Harry ağır ağır valizini toplarken, Louis de ona yardım ediyordu. Sanki annesi her an fikrini değiştirecekmiş gibi elinden geldiğince yavaş hazırlanıyordu. Yüzünü asabildiği kadar asıyordu.

"Keşke gitmesen.."dedi Louis, belki yüzüncü kez.

Dün akşam Harry'nin uyuduğunu zannettiği anda söylediği bu sözü, uyandığından beri söylüyordu. Ondan her söyleşinde bir tepki bekliyordu. Ama Harry, hoşuna gitse dahi, boşuna hayal kurmamak için geçiştiriyordu.

"Annem kararını verdi zaten."

Louis, her defasında aldığı zorundayız ya da annemin oraya tek başına gitmesini istemiyorum yanıtı dışında yanıt alınca heyecanlandı. Harry ona, ufaktan da olsa, ben kalmak istiyorum aslında, gitmek zorunda olduğum için gidiyorum mesajını vermişti sanki.

Valizin yanında oturan Harry'nin yanına oturdu;

"Ben annenle konuşabilirim. Şey deriz, o orada düzen oturtana kadar Harry burada kalsın."

Harry, her ne kadar bu fikri beğense de katladığı kıyafetlerinden başını kaldırmadı. Yüzünü asıp;

"Babam onu terk etti zaten. Bir de üstüne ben terk edemem."dedi.

Louis sustu. Beklediği cevaptan bile içi dolu bir cevaptı. Harry, kalbinden geçeni olduğu gibi aktarıp oluşacak her türlü seçeneğin yolunu tıkamıştı.

"Senden bir şey versene."dedi Harry, yeniden ışık yakıp. Louis az önce üzüntüyle eğdiği başını sevinçle geri kaldırdı.

"Nasıl yani?"dedi heyecanla.

Harry omuz silkti. Utangaç bir tavırla;

"Hatıra olsun diye işte."dedi, gülümseyerek. "Ben de sana bunu veririm."

Elinde tuttuğu mavi bandanasını uzattı Louis'e. Bu, onu ilk gördüğünde saçına taktığı bandanaydı. Louis, çok nahif ve kırılgan bir küreyi tutar gibi eline aldı bandanayı. Harry'nin eriyerek diye tasvir ettiği bakışları ile şimdi onun bandanasına  bakıyordu.

"Ama bu sana çok yakışıyor."

Harry tek omzunu kendine çekti.

"O kadar da yakışmıyordu."

Louis itiraz edip ne kadar yakıştığı konusunda övgü dolu bir methiye düzmeyi planladı ama abartı kaçacağını vazgeçip sustu. Bileğine sardı bandanayı. Ucunu da eline sıkıştırdı.

"Seni ilk gördüğümde bu vardı başında. Kafede, çocuklar ile saçma salak bir muhabbetin içindeyken sesini duydum. Çok güleç bir tip sayılmazdın ilk tanıştığımızda ama kahkaha atmıştın tezgahın arkasındayken. Seni görür görmez buraya ait olmadığını anlamıştım. Liam haklı aslında. Gitmene ben de seviniyorum. Sonuçta, kömür madeni içindeki bir altın kadar sırıtıyordun."

Harry, Louis'in konuşması bittiğinde bile sesini çıkaramadı. Anlattıklarına şaşıp kalmıştı. Louis'in varlığını neredeyse fark etmediği bir anda, Louis ona ilk tutulduğu anı anlatıyor gibiydi.

Ne zamandır aklındaydı bu çocuğun? Ne zamandır ona karşı duyduğu hisleri çarpıtıyordu? Harry ondan her saniye nefret ederken o da ona duyduğu şeylerden kaçıyordu. Daha önce hissetmediği şeyden korkuyor, korku onu öfkelendiriyor ve köşeye sıkışmış bir köpek gibi yalnızca sağı solu dişliyordu.

Gerçekten o zaman aşık mı olmuştu? Şu anda gerçekten aşık mı ki? Keşke her şeyi açıkça konuşsa..

"O gün... Seni..."dedi, fark etmediğini söylemek için. Ama sonra, o gün onun hakkında ne düşündüğünü, umutlu gözlerle bekleyen oğlana baktığında bunun onun kalbini kıracağını fark etti.

Swagmaster From Doncaster // LarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin