Harry kahvaltıyı yaparken ona kaçamak bakışlar atan çocuk ile göz göze gelmemek için can verecekti neredeyse. Sürekli olarak gözü onun üzerindeydi. Bu sabah onun yanına uzanmıştı ama o bunu görmeden kalktığını düşünüyordu.
Korktuğu düşünce dün gece birbirlerine sarılıp yattıklarından beri kafasında iyice yer edinmişti. Bu çocuk kesinlikle onunla ilgileniyordu.
Harry rahatsız olduğunu belli etmek için elinden geleni yaptı kahvaltı boyunca. Gözlerini durduk yere deviriyor, iç çekiyor, yüzünü ekşitiyordu. Elinde değildi ama bu çocuğun onu beğenmiş olmasından nefret ediyordu.
Bir başkası olsa, kim olursa olsun hoşuna giderdi. Sevilmek onun en temel gıdasıydı. Ama Louis'ten adını koyamadığı bir his alıyordu. Ve bu his onu hem deli gibi korkutuyor hem de ona doğru çekiyordu.
Harry sonunda başını kaldırıp Louis'e baktı. Artık ona bakmıyordu. Hatta Harry o kadar başarılı bir şekilde ondan tiksindiğini belli etmişti ki, Louis'in kaşları çatılmıştı bile.
Louis kendine yeniden, Harry'nin ona söylediği çirkin serseri lafını hatırlattı. Onu rahatsız ediyorsun, aptal! diye düşündü.
"Ben çıkıyorum anne."dedi Louis, masadan kalkıp. Yanında oturan sarı saçlı, büyük gözlü kız kardeşi hemen kollarını ona uzattı.
"Beni parka götür!"
"İş arayacağım, Lottie.."dedi, sandalyeyi geri iteleyerek.
"Ah! Ben de size söyleyecektim. Sana bahsettiğim ofis vardı ya, Harry. Warkovs'du adı, değil mi? Orada bana uygun, maaşı iyi bir iş buldum."
Louis, herkes Harry'e dönünce o da baktı ama hemen geri çevirdi başını. Onu rahatsız etmek istemiyordu.
"İyi de o Londra'da bulduğun işti."dedi Harry, umutsuz bir sesle. "Burasıyla orası arası git gel yapamazsın."
Johannah buruk bir gülümseme ile Anne'e baktı.
"Ne yazık ki annen bizi çok erken terk etme kararı aldı... Ama artık o tatlı yüzünün güleceği zaman geldi. Senin adına mutluyum."
Johannah ve Anne neşeyle Harry'e baktı. Louis büyük bir hayal kırıklığı ile köşede kendi içinde çökerken Harry hala anlamaya çalışıyordu.
"Londra'ya taşınacağız."dedi Anne. Harry'nin yüzü anında değişti. Yüzünde kocaman bir şaşkınlık ifadesi belirmişti.
"İkimiz birden mi?"dedi, korkuyla. Bu anlamsız soru ile duraksadılar.
"E-evet bebeğim. Seni bırakacak halim yok ya.."
"A-ama temelli yani... taşınıyoruz. Bir daha Doncaster'a gelmeyecek miyiz?"
Louis, Harry'nin bu kaygılı sorularını dinlerken dün akşamı düşündü. Tanrının ona verdiği ilk ve son olan ufak bir hediyesiydi. Çocuğun burada sonsuza kadar kalacağına inanmıştı. Bir şekilde işleri batırsa bile sanki bir gün düzeltebilecek şansı var gibi yaşamıştı bu günleri.
"Herkes ait olduğu tabiatta olacak sonunda."dedi Louis, gözlerini ona çevirmeden.
Harry şaşkınlıkla ona baktı. Gideceği için üzülmüştü ve üzüntüsü kendisinin sinirlerini bozuyordu. Neden üzüldüğüne bile anlam veremiyordu.
"Tebrik ederim, ne zaman gideceksiniz?"dedi Louis, iyiden iyiye ağlayacak gibi olmuştu.
"Bu çarşambaya kadar... Bugün içinde toparlanırız. Zaten çok bi eşyamız yoktu. Yarın da yola çık-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Swagmaster From Doncaster // Larry
FanfictionLouis, küçük çetesi ile Doncaster'ın içinden geçen, azgın, çapulçu, başıboş bir çocuktur. Hem aralarına yeni gelecek parlak bukleli Harry'i kabullenmesi zaman alacaktı hem de ona duyduğu hisleri.