Harry yüzüne çarptığı suyu havluda iyice kuruladı. Sabahın mahmurluğu ve koca bir haftanın yorgunluğu vardı. Bu yaşına kadar bir bardak suyu bile gidip kendisi almaya üşenirken, şimdi hayatı başka insanlara servis ile geçiyordu. Üstelik normal zamanda yolda görse yolunu değiştireceği insanlara. Tahammülü kalmamıştı. Tüm gün patronundan azar işitip etrafı temizliyor, getir götür yapıyordu. Şimdiye kadar geldikleri aşağı tabaka, kırsallık ile iç içe mutlu yobazlar kasabasında, eski bir evde kalıyordular. Faturaları ödenmiyor, tesisat tamir olmuyor, buzdolabı dolmuyordu. Yanlarında kıyafetten başka bir şey yoktu. Üstelik tüm bunları onlara yaşatan yabancı biri değil öz babasıydı.
Yaşadığı ihaneti ve küçümsenmeyi aşamıyor, hazmedemiyordu.
En azından annesinin eski bir dostu onlara kapılarını açmıştı. Karınları ne olduğu belirsiz yiyecekler ile olsa da doyuyor, bir yerden fare fırlayacak korkusu olmadan yatıyorlardı. Üstelik dün akşam uzun zamandır yatmadığı kadar rahat yatmıştı. Bu sığ insanlarla dolu kasabanın bile yaka silktiği serserisinin pis kokan yatağında olsa bile.
Aynada yüzüne baktı. Üzerindeki beyaz tişört ve siyah şort bile onun değildi. Bandanasını başına taktı. Omuzlarını dikleştirdi. Annesi dışarı çıkmadan önce bunu haber verip çıkmıştı. Evde şu an ya o serseri vardı ya da hiçkimse yoktu.
Ağır ağır aşağı indi ve acı manzara ile karşılaştı. Televizyonun karşısında, koltukta uzanmış Louis Tomlinson. Cips paketini karnının üzerine koymuş geğirip elindeki kutu kolayı başına dikiyordu.
Kapının eşiğinde durdu;
"Günaydııııınnn Bay Styles!"dedi onu gören Louis. "Soyadın bu değil mi? Yanlış bilmiyorum. Kimliğine baktım."
Harry tek kaşını kaldırdı.
"Neden?"
"Merak. Canım sıkıldı bi de. Sabah çıktım bir tur attım ama eve döndüğümde sen koca kıçını devirmiş yatıyordun. Neyse. Bak bi de ne öğrendim. Sen daha on beş yaşındaymışsın!"
Harry ayaklarını sürterek odaya girdi ve kapıya yakın tarafta koltuğa oturdu.
"Ne yani? Sen de on beş."
"On altıyım ben."
"Annen on beş dedi."
"Ama ben on altı diyorum. Bana abi diyebilirsin."
Harry daha fazla muhattap olmak istemiyordu. Başını televizyona çevirdi. Gözleri ekrana geldiği gibi Louis televizyonu kapattı. Aniden ayağa kalktı ve onun karşısında dikildi;
"Kalk bakalım. Senle çok uzun süre aynı çatı altında kalacağız. Doncaster'a ne kadar erken alışırsan senin için o kadar iyi."
"Anlamadım?"
"Giyin diyorum! Bizim hırsız çetesi ile tanıştıracağım seni."dedi. "Ki seni bir yerde görünce düdüklemesinler."
"Ne yapmasınlar?!"
Louis odadan çıkmadan önce son anda durdu;
"Ha bir de, bir daha beni sakın uykumda uyandırma. Horlamam yoktur benim, senin uyku problemin var ama."
"Horluyordun.."
"Neyse ne! Beni bir daha uyandırmaya cesaret edersen önce boğazını, sonra gırtlağını, soluk borunu, kemiğini ne bokun varsa keser kafanı ayırırım gövdenden.."
Louis odadan çıktığında Harry ona gelmek istemediğini söylemenin o kadar da iyi bir fikir olmadığını düşündü.
Belki de dünkü o yersiz halleri için pişman olmuş ve bana kendi çapında jest yapmaya çalışıyordur, ev sahibi olarak diye düşünüp hazırlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Swagmaster From Doncaster // Larry
FanficLouis, küçük çetesi ile Doncaster'ın içinden geçen, azgın, çapulçu, başıboş bir çocuktur. Hem aralarına yeni gelecek parlak bukleli Harry'i kabullenmesi zaman alacaktı hem de ona duyduğu hisleri.