SUÇÜSTÜ AŞK - 2

21.6K 798 128
                                    

Bileğimizde kelepçelerin ağırlığıyla karakola gelmiştik. Annem ne kadar ''Biz suçsuzuz.'' içerikli birçok cümle kurmuş olsa da yine kimse bizi ciddiye almamıştı. Ayrı iki sorgu odasına gönderilirken kapıda beni gören başkomiser kaşlarını çatarak bana baktı. ''Yine mi sen?'' der gibi şaşkın ve bir o kadar da meraklı. Yanında ona bir şeyler anlatan polis memurunu geçiştirerek omzuna vurarak bakışlarını benden çekmeyip yanıma kadar geldi. Beni tutan polis memuruna bir bakışıyla emir verip kelepçemin bileğimden çıkmasını sağladı. Yan durarak kapıdan geçmeme imkân tanıdı. Eliyle içeri geçmemi buyur ederken arkamdan kapıyı kapatıp girdi. Sorgu odasında bir müddet gergin bir sessizlik hâkim oldu. Parmaklarıyla masada ritim tutarken rahat bir ifadeyle arkasına yaslandı. Kapı açıldı. Bir memur dosyayı önüne bırakıp ayrıldı. Keskin gözleri dosyada hızlıca gezindi. Aradığı cümleyi bulunca delici gözleri bana döndü.

''Arzu Gümüş.'' dedi. Ben soluğumu tuttum. Resmen beni sorgulamak için özel bir çaba gösteriyordu. Benim asılsız suçlarımla, dosyalarımla fazlasıyla haşır neşirdi. Demek ki gerçekten dikkatini çekmiştim. Önündeki dosyaya tekrar döndüğünde ''Demek işin içine anneni de kattın, siz bir çete misiniz?'' dediğinde derin bir nefes bıraktım. Karşımdaki adama cinayet işlemediğimi inandırabilirdirdim belki ama hırsızlık yapmadığıma inandırmak daha zordu. Hiçbir görgü tanığı yoktu üstelik maddi durumumuz belliydi. Hem adli sicil kaydım da vardı artık. Ona kendimi inandırmak dört kulağım var demek kadar gerçekçi olmayacaktı.

''Dosyan her geçen gün kabarıyor.'' dediğinde ''Suçsuzum. Suçsuzuz.'' dedim. İnanmamıştı. Alayla kaşının birini kaldırdı. ''Küçüksün ama yaşına göre fazla fenasın.''

''Yapmadığım bir konuya yapmadım demek fena olduğumun bir göstergesi midir?''

''Altın gününde kaybolan ziynet eşyasıyla bir alakan yok mu yani?''

''Evet, o yüzüğü ben çalmadım. Biz çalmadık.''

''Ev sahibi kadın, anneni uzun zamandır tanıyormuş o yapmaz dedi ama senin için aynı şeyi söylemedi. Sen ilk defa onlara yemek yapmaya gelmişsin ama annen hep düzenli olarak o kadının günlerine katılırmış.'' dediğinde bu kadar bahtsız olacağımı düşünmemiştim. Bu çalınma olayı da benim gittiğim güne denk gelmişti.

''Orada birçok misafir vardı, onlar çalmış olamaz mı?'' dediğimde ''Sen işimizi bize mi öğretiyorsun'' bakışlarıyla karşılaştım. Yerinde doğruldu. Şüpheli gözlerini kıstı uzaklara daldı. Burnun kemerini sıkıp keskin gözlerini bana çevirdi ve ben onun her halini izledim.

''Oraya gelen herkesle özel olarak konuşuldu ama içlerindeki tek yabancı sendin. Herkes senin adını verdi. Tüm oklar seni gösteriyor. Yüzüğü çalınan kadın oradaki herkesle arkadaş, samimi arkadaşlarmış yani.'' dedi daha açıklayıcı olsun diye. Omuz silktim. Bana uzun uzadıya bilgi vermesine gerek yoktu. Suçsuzdum bu sebeple itiraf edilecek bir suçum yoktu.

''Beni suçüstü yakalamadınız? Üstelik bir yüzük çaldıysam o bende olmalıydı değil mi ama bende yüzük falan yok.'' dediğimde keskin gözleri koyulaştı. Az önceki konuşmayı yapmamışım gibi sordu. ''Yüzüğü ne yaptın?''

Sabır diledim. Gerçekten buna fazlasıyla ihtiyacım vardı. Polislerin bu kadar şüpheyle yaklaşımı beni fazlasıyla yoruyordu. O sordu ben teker teker cevapladım. Sonuç ......Ellerinde yeterli delil olmamasından dolayı serbest bırakılmıştık. Annem yol boyu sessizliğini korudu. Bu yaşanılanlar onu da fazlasıyla yıpratmıştı. Ahmet'le Ayşe'nin kızı hırsızmış adlı birçok dedikodu yayılmıştı mahalleye. Annem ise bu sefer ağzını bıçak açmıyor ne bana bir şey söylüyor ne de dedikodumu yapan mahalle halkına cevap veriyordu. O olaydan sonra sustu. Elini beline koyarak hesap soran kadın gitmiş yerine sessizliğe bürünmüş bir köşede iş yapan kadın gelmişti. Babam... Yaşadıklarımızla acısı iki kat artarak bu duruma boyun eğen diğer kişiydi. Evdeki bu gerilimli havaya dayanamayarak odama geçtim. Kurtulacaktım bu hayattan. Ya iyi bir üniversite kazanıp ailemi de bu sefil hayattan kurtaracaktım ya da ölecek herkese verdiğim bu acıya son verecektim. Önümdeki test kitabını açarak ders yapmaya odaklanmaya çalıştım. Belirli bir tempoda sistemli bir şekilde çalıştım. Akreple yelkovan birbirini kovalarken yoruldum. Bir test de paragraf çözüp uyumayı planlıyordum ama olmadı. Bu saate bırakmamalıydım. Okuduğum satırları kırk defa okudum ama nafileydi. Beni sorguya çeken adamın bakışları göz perdeme gelip duruyor sorulara odaklanmama engel oluyordu. Şüpheli sesi kulaklarımda çınlıyordu. Paragraf kitabımı bir kenara koyarak yarın için alarmımı kurdum. Okul sandığımdan da zor geçti. Hırsız Arzu, Katil Arzu........ Kendimi oraya ait hissetmediğim sınıfımda da adımın önüne eklenen kötü sıfatlar gün geçtikçe artıyordu. Okuldaki son dersi de zilin çalmasıyla bitirdiğimizde ağır adımlarla okulun bahçesinde yürüdüm. Duvar kenarındaki bir banka geçip oturdum. Gelen geçeni üzgün gözlerle izlerken kendi halime tekrar acıdım. Herkes birbiriyle öyle veya böyle bir şekilde anlaşıyordu. Herkesin zor anında yanında olan bir arkadaşı vardı? Ya benim. Ayağımı sallandırıp sallarken yanıma birinin oturduğunu hissettim. Ama kimin oturduğuna dönüp de bakmadım. Okulu adım olumsuz anlamda nam salmıştı. Kimse benimle arkadaş olmak istemiyor herkes benden kaçıyordu. Bana yaklaşmaya çalışan da söylentileri duyup geri çekiliyordu. Asılsız, hiçbir gerçekliği olmayan söylentilere inanıyordu. Alışmıştım ama şimdi uzaktan izlediğimde istemsizce imrendim. Onların hayatını yaşamak istedim kısa bir an. Çok kısa sürdü. Gerçek dünyama döndüğümde yanımda oturan kişinin bakışlarının ağırlığını üstümde hissettim. Rahatsız oldum. Kimse beni bu kadar merakla incelememişti. Ona döndüm. Orta boylu hafif al yanaklı bir kız bana bir şey söyleyecek gibi merakla bakıyordu.

''Bir şey soracaksın sanırım.'' dediğimde utançla bakışlarını kaçırdı. Daha sonra bana tekrar dönerek ''Çok mu belli ettim.'' dedi. Bir şey söylememeyi tercih ederek başımı usulca salladım.

''Neden kimse senin hakkında güzel bir şey konuşmuyor?'' diye sorduğunda bu soruya hazırlıksız yakalandığımı fark ettim.

''Bence bu sorunun cevabını onlara sormalısın.''

''Bence ön yargı bu durumun sebebi ya da sürü psikolojisi. Birkaç kişi seni kötü olarak yansıttığı için diğerleri de buna inandı.'' dediğinde omuzlarımı bilmem dercesine kaldırdım. Bunları düşünmemeyi tercih edeli uzun zaman olmuştu. Kimseye kötü bir şey söylememiş, kimseye kötü bir davranışta bulunmamıştım ama bir türlü sevilmemiştim.

''Alıştım. Açıkçası bunu pek takmıyorum.'' dedim, doğruydu. Zaten oldum olası hep insanlara karşı bir mesafe koyuyordum araya. Biraz da soğuk görünüyor olmalıydım dışarıdan bakan birileri için. Belki de sevilmeme sebebim buydu.

Yanımda oturan kız gözleri parlayarak bana bakıyordu. Ansızın elini uzattı.

''Bu arada ben Melike.''

''Arzu.'' dedim. Konuşmamız burada sonlanmıştı. Kısa bir süre yanımdan uzaklaşarak onu okuldan almaya gelen kişinin arabasına binip gözden uzaklaştı. Bense ayağa kalkmış ağır adımlarla evime ilerliyordum. Bedenim yorgun, düşüncelerim karışıktı. Göz kapaklarım ağır bir şekilde açılıp kapandığında yine bir görüntü düştü göz perdeme. Başkomiserin derin gözleri benim düşüncelerimin seyrini değiştirdi. Karizmatik sesi kulaklarımda çınladı. Başımı hızla olumsuz bir şekilde salladım. Kafayı yiyor olmalıydım. Karakol hobim, beni sorguya çeken başkomiserin ise takıntılı bir hayranı olma yolunda ilerlemeye başlıyordum. İşte bu tehlikeydi. Tehlike çanları kulağımda çınlarken düşüncelerimi dağıttım. Birçok kızın hayallerini süsleyen karizmatik sesi susturdum. Her şeyden önce odaklanmam gereken bir sınavım ve kendimi haklı çıkartmam gereken bir hırsızlık davam vardı ......

AŞK SERİSİNİN BİRİNCİSİ TADIMLIK AŞK'I OKUDUNUZ MU? OKUMADIYSANIZ BENCE HEMEN OKUYUN ÇÜNKÜ ÇOK SEVİLMİŞTİ ;)

Acaba bölüm sınırı mı koysak sanki o zaman daha hızlı bölüm atıyorum. İsteğiniz doğrultusunda ilerleyelim bari :)

SUÇÜSTÜ AŞK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin