Üniversitedeki birinci yılımı tamamlamıştım çok şükür. Ama bir yılımı doldurmama pek sevinememiştim. Çünkü bu yaza Yusuf'la benim düğünüm planlanmıştı. Benim tüm söylediklerim kulak ardı edilmişti. Ne kadar dirensem de nuh diyor peygamber demiyorlardı. Yusuf'un tutarsız davranışları yüzünden okulumun bitmesini bile beklememişlerdi. Öğrenciyken aynı zamanda da evli olacaktım. Bu hiç istediğim bir şey değildi. Üstelik dini nikahı da birkaç ay önce yapmışlardı geriye sadece resmi nikahımız kalmıştı. Yani onun soyadını almak ve aynı evi paylaşmak...
Düşündükçe soluğum tıkanıyordu. Herkes çevremde heyecanla dönerken gözlerimi aynadaki aksimle birleştirdim. Ağlamaktan şişmiş gözlerim, hastalıktan sulanan gözlerim ve solgunlaşan yüzüm. Ben bunları hak etmemiştim ki?
Düğünüme saatler kalmıştı ve ben grip olmuştum. Çatallaşan sesim, sulanan gözlerim, tıkalı burnumla harika görünüyor olmalıydım. Gelinliğimin eteklerini kaldırarak geleceğime hüzünle gözlerle baktım. Sevdiğim adamla evleniyordum oysaki. Seslice yutkundum. Burnumu çekerek birkaç damla akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Gelin odasının kapısı tıklatıldığında oturduğum yerden kalkarak gelen kişiye baktım. Yusuf ağır hareketlerle kapıyı araladı. Gözleri benimle buluştuğunda anlamlandıramadığım bir ilgiyle bana bakıyordu. Parıltı mıydı yoksa saf bir bakış mıydı, anlamlandıramadım. Benim bakışlarım ise onunkinin aksine soğuk ve donuktu. Beni bu evliliğe mecbur bıraktığı için. İstemsizce gözlerim üstünde gezindiğinde afalladım. Smokinin içinde harika görünüyordu. Üniforması ya da spor kıyafeti dışında bir kıyafetle onu görmek beni dumur etmişti. Yakışıklı olduğunu farkındaydım ama şimdi onu her görenin benimle aynı fikirde olacağına garanti verebilirdim.
Ceketinin bir düğmesini tek eliyle ilikleyerek gülümseyen gözlerle yanıma yaklaştı. Her şey bir film sahnesinden farksız ilerliyordu. Yavaş adımlarla yanıma gelmesi ağır çekime alınmış gibi başa alıp alıp izleyesim geliyordu. Aşk dolu bakışlar atmak isteyen tarafımı baskılayarak ben de bir adım ona atarak yaklaştım. Aramızdaki mesafeyi kapatarak parmakları arasına saç tellerimi aldı.
''Çok güzel görünüyorsun.'' diye fısıldadığında gözlerimi kaçırarak bir adım geriledim. Bana dokunmasından neden rahatsızlık duyuyor aynı cümleleri neden ben ona kuramıyordum? Gergin bir ruh halinde olduğum için mi yoksa beni bir şeylere mecbur bıraktığı için mi? Yoksa aşk sandığım şey basit bir duygudan mı ibaretti.
Ondan uzaklaşmamı doğru bulmasa da kolunu uzattığında tedirgince kolları arasına girerek düğün salonuna girdik. İlk dans müziğimiz salonda yankılanırken bizleri mutlulukla alkışlayan insan kalabalığına baktım. Annem hüzünlü babam mutluydu. Melike surat asmış bir şekilde bize bakarken Yusuf'un annesi Fatma Hanım beni bir kaşık suda boğacakmış gibi bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım. Bu kadar baskı altında kalmayı hak etmiyordum. Üstelik evlendikten sonra Yusuf işleri yerine koyana kadar onun ailesiyle kalacaktım. Henüz bir evimiz bile yoktu. Yusuf'un şehir dışında bir görevi çıkmıştı. Birkaç ayı bulabilecek bir işti. Ben de o süre zarfında Yusuf'un bana düşman olan ailesiyle yaşayacak onlara gelinlik yapacaktım. Acı verici olan bu düşüncelerimle boğuşurken bana eziyet çektirecek olan bu aileyi unutmaya çalışsam da nereye dönersem onları görüyordum. Etrafımı örümcek ağı gibi kuşatmışlardı. Üstelik benim derslerim, vizelerim, finallerim varken onlar benden iş bekleyecek ve eleştirecekti bunu Fatma Hanım'ın gözlerinden okuyordum. Yusuf'un yanımda olmayışı demek beni eziyet dolu günlerle eş değer tutmaktı. Hoş Yusuf yanımda olsa da değişen bir şey olur muydu sanmıyorum.
Dans müziği bitmiş yerimizi almışken etrafta gerçekten birbirimizi severek evlendiğimizi düşünen kesim mutlulukla oyun havalarıyla coşmaya devam ediyorlardı. Her şey son sürat devam ederken nikah kısmına geçmiştik.
''Sen Ali kızı Arzu Gümüş, Vural oğlu Yusuf Onat'ı kocalığa kabul ediyor musun?'' diye sorduğunda duraksadım. Boğazıma bir yumru oturdu. İkimizin hayatını karartacak olan kelime dilimin ucuna geliyordu ama bir türlü söyleyemiyordum. Uzun sessizliğin ardından memur tekrar aynı soruyu yöneltince Yusuf'a çevirdim bakışlarımı. 'Yok, yapamam.' diyen bakışlarımı ve sessizliğimi görmüş biri olarak endişeyle bana bakıyordu. Panik olmamaya çalışıyordu ama bu her halinden belliydi.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda sessizce mırıldandım. ''E- Evet.'' dediğimde önümde mikrofon olduğu için sesimi herkes duymuştu. Yusuf'un rahat bir nefes verdiğini hissettiğimde başımı çevirdim. O sırada memur da ona sorusunu yönelttiğinde bakışlarımız kesişti. Bana bakarak kocaman gülümsemesi ve gür sesiyle tereddütsüz bir şekilde ''Evet.'' dediğinde şaşkınlıkla ona bakakaldım. Zorla evlenen oyken neden bu kadar mutlu görünüyordu? Bu işte bir terslik olmalıydı. Nikah memurunun uzattığı deftere imzalarımızı atarken kesinleşmişti. Artık Arzu Onat olmuştum. Yeni kazandığım soyadımın anlamı güzel olsa da benim için hiç güzel şeyler olmayacaktı buna eminim. Gecenin sonuna yaklaştığımızda herkes evlerine dağılırken biz de Antalya'da ayarladığımız otelin yolunu tuttuk. Herkes bizim severek evlendiğimizi düşündüğü için bunu yapmak zorundaydık. Gergin bir şekilde parmaklarımla oynarken Yusuf konuştu.
''Yoruldun uyu istersen.'' dediğinde kaşımın birini havaya kaldırdım.
''Ne gerek vardı bu kadar masraf yapmaya, biz gerçeği biliyoruz.'' dediğimde başını iki yana salladı.
''Badem gözlüm hiç iyi görünmüyorsun yat dinlen istersen.'' dediğinde sıkıntıyla başımı salladım.
''Balayına gitmemize gerek yok. Gitmiş süsü verebiliriz.'' dediğimde kaşlarını çattı.
''Seni ilk gördüğümde cinayet planladığını düşünerek mantıklı hareket etmişim. Kendimi cinayete ortak edilmiş gibi hissediyorum.''
''Biz balayı yapmayacağız bunu sen de biliyorsun. Tatil yapacak havamızda da değiliz, bunu da biliyorsun.'' dediğimde
''Sürekli birlikte olmayacağımızı hatırlatmana gerek yok, biliyorum. Sen istemediğin müddetçe sana elimi sürmeyeceğim.'' dediğinde şaşkınlıkla tam döndüm.
''Senin başına silah dayanarak benimle evlenmeyi kabul ettiğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Ama şimdi tam tersi davranıyorsun, sanki benim başıma silah dayamışlar da sen dünden razıymışsın gibi.'' diye söylendiğimde sırıttı. Gerçekten sırıttı. Oflayarak arabanın koltuğuna yaslandığımda gözlerimi kapattım. Zaten gribin verdiği üstümde bir kırgınlık vardı şimdi de daha çok yorulmuştum. Gözlerimi kapatarak başımı aracın başlığına dayadım.
''Arka koltuğa geçebilirsin ayaklarını uzatırsın.'' dediğinde dişlerimi sıktım. Her hareketime de bir cevabı vardı maşallah.
''Böyle iyiyim.'' diyerek gözlerimi tekrar kapattığımda dürtünce sinirle ona baktım.
''Arkada seyahat yastığı var boynun tutulmasın.'' dediğinde sinirle ona bakmaya devam ettim. Ama bir şey söylemeden dediğini yaptım. Adama bak beni arka koltuğa atıp dikiz aynasından bana bakacaktı ama ben istediğim zaman onu göremeyecektim. Gözlerimi hafif aralayarak onun aracı kullanışını seyrettim. Çok geçmeden de gözlerim kapanmıştı zaten. Ama fazla huzursuz bir uykuydu. Uykuya dalmadan önce ona olan aşkımdan sonra düşündüğüm tek gerçek onu üzen kişinin de ben olmasıydı. Onu sevmediği bir kişiyle evlenmesi, bana aşık olmaması çok rahatsızlık vericiydi. Kim evlendiği kişiyi sevmeden evlenirdi ki? Bu sadece Yusuf Başkomisere ait bir durum olmalıydı. Belki de ona bunu yaşattığım için benden nefret ediyordu. Sanırım bu ihtimale dayanamazdım.
Direnen göz kapaklarım kapanmış Yusuf Başkomiser'i, sözde kocam olacak sevdiğim adamı düşünürken uykuya dalmıştım.
Kalbimde kocaman bir sızı bırakarak.....
Hiç içime sinen bir bölüm olmadı ama inşallah siz beğenirsiniz. 😔
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUÇÜSTÜ AŞK (TAMAMLANDI)
Literatura FemininaHayatın, tüm suçlamalarına karşı suskunluğumu ilan etmişken bir müddet sonra suskunluğum dile gelmişti. Istırabın kollarında cayır cayır yanarken her şeyden habersiz ilerlediğim bu yolun sonunda gül bahçesiyle karşılaşacak mıydım? Başlangıç Tarihi :...