Bölüm 38- Sonbahar Esintileri ve Bıçak Sırtları

26.3K 1.7K 133
                                    

Sabahın 9'undan beri bilgisayarın başından sadece yemeğe ve çişe kalktım. Bir daha pazartesiye bölüm sözü verirsem hatırlatırsınız bunları bana :))

Bölüm de bir yarım saat gecikmiş oldu böylelikle, özürler diliyorum. İyi okumalarr

***
"Arda, naber kuşum iyi misin? Ben de iyiyim valla. Sen geldiğinden beri doğru dürüst hiç görüşemedik. Hadi çık gel yemeğe."

Berra tek seferde planladığı her şeyi sıralayıp Arda'dan bir cevap bekledi. Kısa sayılmayacak bir sessizlikten sonra önce Arda'nın sıkıntılı nefesini işitti. Daha sonra sözlerini.

"Azra'yı yalnız bırakmak istemiyorum Berra, sonra bakalım olur mu?"

Bu kesinlikle beklediği ancak almayi hiç istemediği bir cevaptı. Ancak daha elinde oynayacak birçok kozu vardı. Hızlıca sıradakine ve en güçlü olanına geçti. "Ben senin için kalkıp hamile hamile lazanya yaptım. Sırf sen İtalyan yemeklerini özleyip geri gitme diye, sırf çocuğum dayısız kalmasın diye. Gelmeyecek misin yani?" diye sordu oldukça drama dolu bir ses tonu ile.

"Tamam geliyorum." cevabını alması hiç de uzun sürmemişti. Hamilelik anlatıldığı kadar zor bir şey olmayabilir miydi? Herkese her istediğini bu şekilde yaptırabiliyordu.

"Hemen çık ama, açlıktan çocuğum karnımı kemirmeye başlayacak yoksa." demeyi unutmadı ve telefonu oldukça seri bir şekilde kapattı. Sonrasında eli son aramaları buldu ve en üstten bir alttaki numarayı bir kere daha tuşladı. Çok da bekletilmeden telefonu açıldı.

"Tamamdır, Arda çıkar az sonra." dedi oldukça gizli bir görevin altından kalkabilmiş bir ajan edasıyla.

"Oyala biraz, hatta mümkünse yollama bugün onu." dedi Oğuz bu sefer ancak henüz isterken bile bunun çok da mümkün bir istek olmadığının farkındaydı. Arda duyumlarına göre Azra'nın dibinden döndüğünden beri ayrılmıyordu. Azra'nın buna fazlasıyla ihtiyacı olduğunu da göz önünde bulundurunca bu o kadar da kötü bir durum da değildi zaten.

"Yok, Azra'yı tek bırakmaz." dedi Berra beklediği gibi. Ancak sözleri bunlarla sınırlı kalmadı. "Ama Azra arayıp yakışıklı prensinin kollarında olduğunu söylerse başka tabii." dedi daha cilveli bir ses ile.

Oğuz kesinlikle neşeden en uzak günlerinden birisini yaşıyordu. Ancak bu ihtimale gülmeden de edemedi. Azra'nın evine ne için gittiğini, Azra'nın ona nasıl yaklaşacağını kesinlikle bilmiyordu. Bildiği tek şey gitmesi gerektiğiydi. Hissettiği tek gerçek şey bu zamana kadar Azra'yı yalnız bırakmasının vicdan azabıydı.

"Arda'ya benim orada olduğumu söylersen muhtemelen sonumuz yine hastanede biter." dedi Oğuz bu sefer. Ancak bu o kadar da inanarak söylediği bir şey değildi.

"Hiç zannetmiyorum. Senin haberin yok ama kayınçon seni son zamanlarda fazla bir seviyor." Bunun sebebini tahmin etmek hiç de zor değildi. Muhtemelen Arda Gülse'nin uydurduğu o ucuz hikayeden sonra gerçeği öğrenmişti. Bir yerde gelip kendisinden özür dilemesini bile beklemişti aslında ancak görülen o ki işler o kadar da uzun boylu değildi.

"Neyse, haberleşiriz. Ben yola çıkıyorum, sen Azra'nın evine yaklaştığımda Arda'yı bir kere daha yoklarsın." dedi Oğuz ve Berra ile vedalaşıp arabasını çalıştırdı.

İstanbul içerisinde gittiği herhangi bir yolun bu kadar uzun sürdüğünü hiç hatırlamıyordu. Akşam trafiğinde Halkalı-Bostancı arasını bile çok daha hızlı gittiğini hatırlıyordu.

Oğuz planlı bir adamdı. Kontrollüydü. Hisleri konusunda yanılgıya kolay kolay düşmez, önemli konuşmaları kafasında tekrar tekrar prova edip sözlerini ondan sonra söylerdi. Ancak içine dönüp baktığında bir yığın duygudan başkasını göremiyordu. İçinden hiçbir şeyi net bir şekilde seçemiyordu.

Yüzyılın İntikamı (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin