Geçen bölümle bir önceki bölüm arasında 30 oy fark var, valla çok üzüldüm😔😔
Bu bölüm sınır koyma kararı aldım bu yüzden 225 oy, 60 yoruma yeni bölüm gelir.
İyi okumalar canlarım
***
Kocaman bir kupa mercimek çorbasını höpürdete höpürdete içerken keyfine diyecek yoktu. Dinlenme odasının yatak haline getirilebilen tek koltuğunu çoktan kapmıştı. Bir elinde çorbası, bir elinde ise ona ara sıra bandığı galetasıyla keyifli bir gece nöbeti geçiriyordu.
"Bu son sanırım." diye bir mırıldanma duyduğunda en güzel manzarası olan adama döndü. Ay kendisi burada öylece yatarken çömezine iş yaptırmak harika bir şeydi! Hiç uzmanlığını almadan burada biraz daha böyle takılsa mıydı acaba?
"Yok canım, daha şunlar var." diyerek sinir bozucu bir şekilde masanın üzerindeki yığınları işaret etti. "O tahlilleri de sisteme işleyeceksin çömezciğim."
Genç adam kafasını hastanenin beyaz ışıkla kaplı tavanına diktiğinde dudaklarının arasından asla sakin olmayan bir sabır çekti. "Gülse, senden büyük olduğumu biliyorsun değil mi? Sanki çocuğa emrediyorsun." diye itiraz etti.
Gülse önce baygın bir şekilde göz devirdi. Bu deli çocuk ne anlatıyordu? "Sen tıp fakültesi falan okumadın mı Ufuk'cuğum. Yaşın kaç olursa olsun burada benim çömezimsin. Git tıpış tıpış gir dosyalarını. Sonra da benim omzumu ovalaycaksın. Ortopediciysen bir faydasını görelim cicim değil mi?"
"Ben bunu hak edecek ne yaptım?" diye sordu Ufuk. Bu retorik bir soruydu. Ancak Gülse böyle bir soru sorsun da nasibini alsın diye adamın resmen ağzının içine bakıyordu.
"O moruk profesörler beni aralarında top gibi oynarken, sırf kadınım diye bana itin işini yaptırırken sen ancak seyrediyordun." dedi ve burnunu belirgin bir şekilde havaya kaldırdı.
Ufuk'un buna vereceği bir cevabı yoktu. Aslında o zamanlar henüz yeni gelmişti ve korkudan kimseye sesini çıkaramıyordu. Gülse'nin ima ettiği gibi kadın düşmanı falan değildi. Hatta kendisini pro-feminist olarak tanımlayabilirdi.
Ancak bunları Gülse'ye 3 saat anlatsa 3 saatin sonunda Gülse'nin kafasına çantayla vurup "Kadın düşmanı seni!" diye bağıracağını biliyordu.
Gülse akıllı bir kadındı, ancak aynı zamanda asabi bir kediydi de. Yanından geçerken kuyruğuna şöyle hafifçe değdiniz diye size pençelerini geçirebilirdi. Ve şu an karşısında pençelerini cilalayan kadını daha fazla sinirlendirmemesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden parmaklarına girmek üzere olan krampları yok sayarak tekrar klavyeye yöneldi.
Gülse sinir bozucu bir şekilde çorbasını içmeye devam ederken bir yandan da Twitter'da geziniyordu. Gündem can sıkıcı olsa da Tweetler komikti.
Tam bu anda çalan telefonu ile havaya sıçradı. Üzerine dökülen çorbayı umursamadı. Ayağa kalkıp hazır ola geçmeden önce telefonu açtı. Telefonun ucundaki kişinin bekletilmekten hiç haz etmediğini bilecek kadar hayat tecrübesi vardı.
"Alo babacığım iyi geceler, hayırdır İnşallah." diyerek karşısındaki adamı selamladı. Bilgisayarın başındaki Ufak'a aynı anda kal geldi. Karşısında bir tarikadın müridi gibi konuşan kadın Gülse miydi? Sürekli yüksek perdeden kullağında zırıl zırıl çınlayan sesi neredeydi, tam olarak neresine kaçmıştı? Neden siyah-beyaz dönemlerin TRT spikerleri gibi konuşuyordu?
"Yok babacığım tabii istediğin zaman arayabilirsin, ben gece 3 olunca acaba afiyette misiniz diye merak ettim." diyerek devam ettiğinde Ufuk büsütün katılıyordu artık. Gülse'nin kendisine öldürecek gibi bakması ile sesini alçaltmaya çalıştı. Ancak gülmeyi durdurması mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzyılın İntikamı (Tamamlandı)
General FictionMerhaba! Ben Azra, Azra Karakaya. Şu an ipek çarşaflar arasında, adını bile hatırlamadığım bir adamın koynunda sereserpe yatıyorum. Çıplağım ve biraz da terliyim. Az sonra dış kapımda bir anahtar dönecek, gelen kişi dosdoğru yatak odamın yolunu tuta...