Uçsuz bucaksız ormanın ortasında delicesine koşan küçük bir çocuğun yüzündeki dehşet ifadesi dikkat çekiciydi.
''Buraya gel insancık.''
Dehşet ifadesinin yanına yerleşen alay kırıntılarıyla arkasına bir saniye bile bakmadan koşmaya devam ediyordu. Bazen zikzak çiziyor bazen dümdüz ilerlerken durup aniden ters istikametlere dönüp arkasındaki devasa hayvanı atlatmaya çalışıyordu. Bu sırada boş durmayan ağzıyla alay etmeyi ihmal etmemişti tabiki.
''Hay hay sonra gel ve beni midene indir değil mi?''
Arkasından bir hayvana ait kahkaha duyulurken araya karışmış hırıltılardan dolayı yüzünü hafif buruşturdu. Bir insanın kusma sesine benzeyen bu ses hızını anlık yavaşlatsa da toparlanması bir nefes bile sürmemişti. Onu saatlerdir kovalayan görkemli hayvan ise gayet rahat bir şekilde onun kaçmasına izin verir gibiydi adeta.
"İnsan yavrusu senin etin benim dişimin kabuğuna yetmez."
Küçük çocuğun dalgalanan parlak koyu gri saçları göze seyirlik bir manzara oluştursa da asıl ilgi çeken kısım gözleriydi. Buz mavisini içinde barındıran açık gri hareleri beyaz teniyle uyumluyken koyu gri saçlarına tezatlık oluşturuyordu. Fakat bu tezatlık insanı rahatsız etmek yerine ying yang gibi bir uyumla abes olmaktan oldukça uzaktı. Neredeyse 1.10 santimetrelik boyu onun delici bakışlarinı yumuşatmakla kalmıyor ayrı bir sevimliliği gözler önüne seriyordu. Fiziği hafif kaslardan oluşsa da cılız olarak nitelendirilemezdi. Tek bir kusur bulundurmayan ufak burnu bir sanatçının eşsiz tablosu gibi yüzünde yerini almıştı. Nefes nefese kalmanın etkisiyle arkasında sürekli onu kovalayan görkemli hayvana dişlerini sıkarak karşılık verdi.
"Madem beni yemek seni doyurmayacak o zaman neden beni iki aydır kovalıyorsun acaba görkemli hayvan bey?"
İki aydır kovaladığı çocukla ilk kez iletişim kuran hayvan duyduğu lafla şoka girmişti. Az önce bu bacaksız ona görkemli hayvan bey mi demişti? Kızıl gözleri tekrar ilgiyle çocuğun üzerine düşünce onun aptallığını konuşmasıyla alnına şak diye yapıştırmaktan çekinmedi.
"Sana yaklaşmaya çalıştıkça durmadan benden kaçan sensin insan yavrusu. İki ay boyunca seni saliseler içerisinde yakalayabileceğimi adın gibi bilsen de önüne geçemediğin aptallığın beynini işgal ettiğinden düşünme zahmetine bile girmedin."
Yüzü duyduğu hakaretle seğiren küçük çocuk ise hızını yavaşlatarak aniden durdu. Ona zarar vermek istese engel olamayacağı bir hayvandan kaçması... biraz düşününce ne kadar aptal olduğunu fark etse de henüz 5 yaşına gireli iki ay kadar bir süre olmuştu. Yanında ona bakacak bir ailesi olmasa da gizemli bir kedi onunla gözlerini açtığı andan beri ilgileniyor, insani özelliklerini kaybetmesini engelliyordu. Yaşadıkları bu Trundeg Ormanı hakkında bildiği tek şey değil bir çocuğun yetişkinliğe ulaşmış kimsenin tek başına girmeye cesaret edemediği bir yerdi. Nedenini bilmediği şekilde kendisine zorluk çıkartacak herhangi bir hayvan onlara yaklaşmıyordu. Tabi bu olay iki ay öncesine kadar geçerliydi... Iki ay önce bir ağacın önünde dinlenirken kapalı gözlerini açmasını sağlayan yüzünü yalayan nefesle bu büyü paramparça olmuştu. Kendisine dikkatle bakan kızıl gozleri görür görmez sonu gelmeyen iki aylık kovalamaca başlamış, zaman zaman ikisi de dinlenmiş ve ihtiyaçlarını giderebilmişti. Ne kadar rahat hareket edebiliyor olsa da bu kızıl gözler saniyelik bile olsa onu izlemeyi bırakmamıştı. Karşısındaki çocuğun düşünceli haline bakarken onun sesindeki tanıdık ama tanımadık bir ton içine şüphe tohumları ekmişti.
"Seni hem tanıyor hem de tanımıyor gibiyim. Daha önce de karşılaşmış olabilir miyiz?"
Çocuğun sorusuyla sıratan hayvan bu sözleri bekliyor gibiydi. Sonunda süs olarak taşıdığı beynini kullanma zahmetini göstermişti. Çocuğun karşısında otururken zamanı geldiğini düşünüyordu.
"Rex beni tanımamana çok bozuldum ama ayağınla tekme attığın kedicikten iki ay kaçman oldukça tuhaf değil mi?"
Sözlerindeki iğneleme özellikle ayağınla tekme attığın kedicik derken oldukça baskındı. Küçük çocuk yutkunurken aklından geçen sözlerle beyninden vurulmuşçasına donup kalmasına neden olurken yutkunma ihtiyacı hissetti.
Olabilir mi?
Aklından geçirdiği iki kelimelik soru ve kalbinin inançsızlık dolu inkarlarıyla aklından geçirdiği soruyu sorma cesaretini gösterebildi.
"Benimle sürekli ilgilenen o küçük kedi... olabilir misin?
Devasa cüssesiyle görkemini gözler önüne sokmaktan çekinmeyen siyah aslan gülümseyen suratını ciddi bir ifadeye bırakırken kafasını olumlu anlamda iki yana salladı. Cevapla şaşkına dönen çocuğa bakarken bunu tahmin edebilse bile inanmakta zorlandığını anlayabilirdi. Ona idrak edebilmesi için biraz zaman verse de yapacağı ciddi konuşmaya girebilmek ve görevine gerçek manada başlayabilmek için konuşmaya başladı.
"Rex bana sorduğun soruyu hatırlıyor musun?"
Rex bu zamana kadar o kadar çok soru sormuş ve çok az cevap alabilmişti. Hatırladığı kısa anları kafasını sallayarak geçiştirirken ciddileşen siyah aslana ilk aklına takılan soruyu sordu.
"Öncelikle sen kimsin.. Bir kedi misin yoksa aslan mısın? Bunu nasıl yapabiliyorsun?"
Sorularını sıralarken siyah aslan yanlış bir soruyla konuya girdiğini fark etti.
"İlk olarak sorularını ilk ve son kez cevaplayacağım o yüzden dikkatli dinle. Ama cevap vermeden önce sana bu evren hakkında bazı bilgiler vereceğim."
Rex kafasını heyecanla sallarken nihayet sorularının cevaplanacağı günün gelmesi onu mutlu etmişti.
"Bu evrenin yaratıldığında Tanrı güçten aciz insanlara bir şans vererek onlara güçlenebilme şansı verdi. Bunu neden yaptığı kimse tarafından bilinmese de gezegenin özüne işlenen ki enerjisi yıllar boyunca havaya karışmaya başladı. İnsanlar ki enerjisini meditasyon yaparak dantian adı verilen özel bölgeye çekerek büyü yapma şansı elde ederken vücuduna çekerek savaşçı olma şansına sahip oldu. Bunları sana bugünden itibaren sık sık açıklayacağım ve kullanmadığın beynine biraz baskı yapacağım."
Kiale küçük çocuğa açıklama arası bir laf daha yapıştırırken onu heyecanla dinleyen Rex beklemediği anda gelen lafla bocaladı. Öyleki yüzündeki hevesli ifade tır çarpmış gibi donakalırken ağzından kaba bir sesin çıkmasına engel olamadı.
"Ha?"
Kiale onun bu tavrına göz devirirken işte tam olarak bu dememek için kendisini tutarak görmezden geldi ve açıklama yapmaya devam etti.
"Senin soruna gelirsek şuan bulunduğum beden benim gerçek formum fakat bir nedenden dolayı küçük bir formda senin yanında dolaştım. Benim kim olduğuma gelirsek benim adım Kiale bir ruh hayvanıyım. Diğer hayvanların aksine bizler ruh gücünü kullanabilen hayvanlarız. Siz insanlar gibi konuşabiliriz fakat bunu belli bir seviyenin üzerine çıkabilince yapabiliyoruz. Senin eğitimini ben üstlensemde bazı sorularının cevabını almadan sana kim olduğunu söyleyemem."
Cümlesini bitiren siyah aslan kızıl gözlerini karşısındaki buz mavisi ve gri karışımı harelere dikti. Yutkunan küçük çocuğun içinden bir dürtü kim olduğunu öğrenmek için yanıp tutuşturuyordu...
O kimdi?
Bunca zaman bu ormanda bu aslanla neden yalnız kalması gerekmişti?
Zihnine doluşan sorulardan kurtulmak için ağzını açtı ve siyah aslanın duymak istediği sözleri söyledi.
"Kim olduğumu öğreneceksem kabul ediyorum fakat tam olarak ne yapmam gerekiyor Kiale?"
Siyah aslan patisini onun omzuna koyduktan sonra sessizliği yırtıp geçen kelimeleri duymasına izin verdi.
"Rex eğer kim olduğunu bulmak istiyorsan çok zorlu bir yol seni bekliyor. Bu yola adım attıktan sonra geri dönüşü yok. Yapman gereken şey ise..."
Derin bir nefes aldıktan sonra cümlesini tamamladı.
"Güçlen!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katliamın Elçisi
FantasyGeçmişin gölgesi üzerine düştüğünde Rex zor bir karar almak zorunda kalacaktı... Katliam onun gözüne hiç bu kadar güzel gelmemişti. "Çivisi çıkmış dünyaya katlimın elçiliğini yapacağım!" Küçük bir çocuğun ağzından çıkan sözler ne kadar ileri gidebil...