Kiale kendisini yavaşça toparlayan küçük çocuğun karşısına oturdu. Gerçekliği tüm acımasızlığıyla yüzüne vururken en ufak bir tereddüt yoktu sert çehresinde...
"Ellerin hiç kana bulanmayacak mı sandın? Her zaman yanında kalamam Rex. Seni oldürmek için tereddüt edecekler mi sanıyorsun. Gözlerini aç ve bak. Bu az önce deli gibi istediğin güç yolunun vahşeti."
Derin bir nefes alırken bütün acımasızlığıyla devam etti. Bugün hiç olmadığı kadar sertti siyah aslan küçük çocuğa karşı.
"Bugün yanında ben olmasaydım o leopar seni öldürmek varken kaçacak mı sanıyorsun? Onu kaçmaya zorlayan benim gücümdü. Sen tek başına olsaydın fark edildiğin an ölecektin seni kuş beyinli. Güçlendikçe hayatın aynı mı kalacak? Toz pembe hayaller sadece... Her tırmandığın yolda arkanda dağ oluşturan cesetler olacak. Düşmanının kanı bulaşacak ellerine, bazen kristal için büyülü hayvan cesetleri bazen sana ihanet besleyen yoldaşların. Güç yolu bu işte. Bunu fark etmek için küçük olabilirsin ama senin yanında her zaman kalamayacağımı biliyorsun değil mi? Ben bu hayattan gidene kadar karşımda sarsılmaz birini görmek istiyorum. Beni hayal kırıklığına uğramış bir şekilde hayata gözlerimi yummak zorunda bırakma."
Sözlerini biraz daha yumuşatıp devam etti sözlerine.
"Güçlen ve arkana asla bakma Rex. Seni arkamda bırakacağım zaman geldiğinde benim yanıma hemen gelmeni istemiyorum."
Rex yutkunmakta zorlanırken artık Kiale'nin ne yapmaya çalıştığını fark etmişti...
Yine de tereddütleri hâlâ vardı. Bunu fark eden siyah aslan elini onun omzuna koydu ve ileri geri silkeleyerek ona bakmaya zorladı.
"Tereddür mü ediyorsun? Öldür, tereddüt etmeyene kadar alışana kadar öldür. Bunu ben yanındayken yap."
Siyah aslan küçük çocuğu yavaşça kaldırırken sesi tekrar sert ve dondurucu çıkmıştı. Onu peşinden tekrar sürüklerken başka bir av daha buldu...
Başka bir av...
Başka bir av...
Baska bir av daha...
Saatler geçerken orman gittikçe sessizleşiyordu. Öldürülen ger hayvan sonunun böyle olmasını beklemiyor gibi şaşkınca göç etti bu kıtadan...
Rex... o biraz daha farklıydı saatler önceki halinden. Eline kan bulaşmıştı, hemde defalarca. Elleri titremiyordu artık.
Kiale'yi vazgeçirmeye bile çalışmıyordu.
Her rakibiyle karşılaştığında tek bir şey fark etti.
Düşmanları onu koşulsuzca öldürmek için saldırıyordu. Daha kaç yara alması gerekiyordu ki? Sessizce güldü.
Masumiyetine bulaşan kan onu eski benliğinden kopartıp atmıştı sanki.
"Yerimize dönüp avladığın hayvanları yiyelim. Ardından topladığın kristallerle meditasyon yapıp enerjini dengelemeye çalış. Sonra uyuyabilirsin."
Rex sakince başını sallayarak ilerledi. Ikili uzun süre ormanın içinde sessizce yürürken tek bir kelime bile sessizliği bozmamıştı.
Konuşmamaya yeminli gibi bütün olanları değerlendiriyorlardı.
Rex ise bambaşka bir konu hakkında düşünüyordu.
Kiale ne kadar alaycı olsa da ve ya sinirlense de ona bu kadar sert davranmamıştı. Bugün kendini bilmezce söylediği lafa mı bu kadar sinirlenmişti yoksa?
Bu bir ihtimal dahilinde olsa bile güçlenmesini isteyen oydu.
Belki de yöntem değişikliği istemesi onu kızdırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Katliamın Elçisi
ФэнтезиGeçmişin gölgesi üzerine düştüğünde Rex zor bir karar almak zorunda kalacaktı... Katliam onun gözüne hiç bu kadar güzel gelmemişti. "Çivisi çıkmış dünyaya katlimın elçiliğini yapacağım!" Küçük bir çocuğun ağzından çıkan sözler ne kadar ileri gidebil...