Bölüm 19

921 77 71
                                    


Küçük Not; Artık bölüm ismi bulamadığımdan bölümler bundan sonra Bölüm 19'dan itibaren 20, 21, 22... Şeklinde olacak. Ayrıca bölüm 870 kelime, aklıma gelseydi daha yazardım!

Uyandığımda odamda değildim, odamı ne kadar dağıttıysam Keigo beni odama bırakmamış. Fakat bir sorun vardı, arkamda biri yatıyordu ve saçlarımla oynuyordu. Kanatlarıma zarar vermemek ve canımı yakmamak için çok uğraşıyordu. Kokusu Keigo'yu anımsatıyordu galiba oydu. Arkamı dönüm başımı göğsüne yasladım, o da elini kafama koydu ve okşamaya başladı.

Başımı kaldırıp ona baktım, karnıma giren hafif bir sancıyla inledim, reglim yaklaşıyordu. Ayaklarımı karnıma çekip cenin pozisyonunu aldım. Keigo ne olduğunu anladı mı bilmiyorum ama bana iyice sarıldı.

Birkaç dakika gözlerimi kaplı tuttum ve Keigo benim uyuduğumu sanıp gitti. Gözlerimi açıp olduğum odaya baktım, bir tür erkek odasına benziyordu. Her yer Endeavor posterleriyle donatılmıştı ve bir masa benzeri mobilyanın üzerinde küçük bir Endeavor peluşu vardı. Yataktan doğrulup ayaklarımı yere attım, tabi yine ayaklarım yere değmiyordu.

Yere inip odayı dolaşmaya başladım, bir makyaj masası ve marka marka rimeller vardı. Bunlar Keigo'nun muydu? Birini alıp açtım, bitmişti. Sonra aynaya baktım, kendimi görünce şaşırdım. Öfkeden ağlamıştım ve makyajım akmıştı, korkunç görünüyordum. Keigo beni böyle bile sevebildiyse her zaman sever.

Birden kapının açılmasıyla irkildim, gelen Keigo'ydu. Elinde iki bardak tutuyordu, ıhlamurla karışık kahve kokuyordu.

-Gel hadi, sana ıhlamur yaptım aşağı in de çardakta oturalım, temiz hava alırsın.

-Peki

Elinden bardağı alıp arka bahçeye indim. Sallanan bahçe oturaklarından birine oturdum, ıhlamuru yudumlarken bir yandan Keigo'yu dinliyordum.

-Gerçekten evleneceksen düğünü Türkiye'de istiyorum.

-Pfft, orayı ezbere biliyorum tabiki gideceğiz!

-Nasıl?

-Ortaokulda ülkeleri araştırıyorduk, bana da Türkiye denk geldi.

-Vay be! Peki nerede olsun düğün?

-Aslına bakarsan İstanbul'da güzel bir tarihi alan fena olmazdı, ayrıca Japon yemekleri istemiyorum Türk yemekleri olsun!

-İstersen şimdi yapabiliriz?

-Neyi?!

-Yemeği, aklın hep kötü çalışıyor.

Ihlamuru bitirip mutfağa çıktım, geleneksel yemeklerden biri olan "Menemen" pişirmeyi deneyecektim. Ta ki dolabı açana kadar... Eve yeni taşındığımız için ne tencere ne yemek malzemesi vardı.

-KEİGOOO EVDE MALZEME YOK!

-Alışverişe mi gidiyoruz?

-Evet hadi!

Siyah montumu üzerime geçirip yanıma cüzdanımı ve telefonumu aldım. Keigo hazırlanıyordu, ben de daha hızlı olabilmek için kulaklığımı aldım. Onu çağırmak için Keigo'nun odasına çıktım ve gördüğüm manzara anlık bir şok geçirmeme sebep oldu. Üzerinde boxer'ı ile Keigo yarı çıplaktı! Yüzüm kıpkırmızı oldu ve yüzümü çevirip kızarıklığımı elimle kapatmaya çalıştım.

-Şeyy... Ihhh, hazırsan çıkalım diyecektim ama değilsin galiba.

Beni farketmemişti ilk başta, beni görünce üzerine hırkasını kapatmaya çalıştı. O da kıpkırmızı olmuştu bu sefer.

-2 dakikaya iniyorum aşağı sen git.

-T...tamam!

Oradan uzaklaşıp aşağı indim, dışarı çıktım ve banklardan birine oturup beklemeye başladım. 5 dakika falan sonra Keigo kostümünü giyip aşağı inmişti, kanatlarımı açıp havalandım. Elimi ona uzatıp yanıma çektim, birlikte en yakın süpermarkete girdik. Paparazzilere yakalanmak umrumda değildi, Keigo'nun etrafına kızlar toplanmaya başladı bu yüzden arada kayboldum. Kızlardan biri benim elimi Keigo'nun elinden ayırıp kendi tuttu, o anki öfkeyle kızı tekmeleyecektim ki kız özgünlüğünü kullanıp ışınlandı. Tekrar havalanıp insanları oradan uzaklaşmak için konuştum.

-BAKIN SADECE ALIŞVERİŞ YAPMAYA GELDİK DAĞILIN!!

İnsanları tek tek oradan uzaklaştırırken kızların kıskanç bakışları hala üzerimdeydi. Öfkeyle onlara sivri dişlerimi gösterince korktular ve kaçtılar. AVM'ye girdik ve 1.30 saat süren bir alışverişten sonra eve geldik.

Saat 21:56'ydı ve düzenlemek için odama girdim, yerdeki cam kırıklarına ve yırtılan aile fotoğrafımıza baktım. Annemin yüzü bütün fotoğraflarda yırtılmıştı ama onun yüzünü hatırlıyordum, yerden cam kırıklarını toplamaya başladım ve fotoğrafı masama koydum, Dağılan yatağımı ve kıyafetlerimi topladım. Xbox'umla oynamak için armut koltuklardan birine oturdum. Bir iki oyun indirilmişti, mario açıp oynamaya başladım. 1 saat falan oynamışım ve uykum cidden yoktu, yandan gelen şarkının sesini oyunu kapatınca farkettim. Şarkının sözlerine dikkat ettim, çocukken dinlediğim bir şarkıydı, ortaokulda özgünlüğüm ile dalga geçerlerken kulaklığımı takıp sessizce dinlerdim. Hiçbir duygu hissetmek istemezdim, şarkının sözlerini çok severdim ve hala seviyorum.

(Şarkı bu 👆)

-Baban iğrenç biri gibi görünüyor...

Keigo'nun sesiydi bu, neden bilmiyorum ama dudaklarım aralandı, şarkıyı söylemeye başladım ama yüksek sesle söylüyordum.

-Sanırım annen sana sahip olmanın bir lütuf olduğunu bilmiyordu.

Sonra devam etti.

-Hayatın için üzgünüm, zor zamanlar geçirdin.
-Çok çabaladın, asla yeterince iyi olamadın.
-Seni zavallı şey, sen olmak berbat bir şey olmalı.
-Ve bunun senin hatan olmadığını biliyorum, asla olmadı değil mi?

Ardından birlikte devam ettik.

-Bütün gece yaralarını sarmak için ayakta kalmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Sahip olduğumdan daha fazlasını yitiriyor, geçmişle savaşıyor ve hep kaybediyorum.

Birden sesimi gürleştirme ihtiyacı duydum. Sesimi olabildiğince yükselttim ve devam ettim.

-BİLMİYOR MUSUN? BÖYLE YAŞANMAZ!

Şarkı durdu, sesler kesildi. Sadece bir kapı gıcırtısı ile başımı kapıya çevirdim. Saçları dağılmış, göz altları şişmiş ilk defa gülmeyen veya bir duygu göstermeyen Keigo'yu gördüm. Odaya girdi ve bana sarıldı, esneme akan gözyaşlarını hissedebiliyordum. Onu ilk defa bu kadar mutsuz görüyordum, çocukluğumdan beri... Bunu bırak görmeyi hissetmenin üzüntüsüyle gözlerimden akan yaşlara engel olamadım, ağlamaya başladım ve zar zor bir iki kelime konuştum.

-K... Keigo, unutma.... h-herşey geçecek!

Bana daha sıkı sarılıyordu, geçmişi ona hatırlattığım için kendimi suçluyordum açıkçası. Bana isteksiz kanını vermişti, özgünlüğünü kaybetmediği için dayak yiyordu... Kendimi geri çekmeye çalışmama rağmen olmuyordu, gitgide daha sıkı sarılıyordu.

-K-Keigo! Nefes alamıyorum
-Üzgünüm...

Beni bıraktığında yanağındaki gözyaşlarını sildim ve buruk bir gülümsemeyle ona baktım. Yanağını öpüp elini tuttum.

-Hadi ama saat kaç oldu, yatalım artık.
-Gel o zaman.

Odasına girip birlikte yatağa girdik, başımı onun göğsüne yaslayınca gelen huzur paha biçilemezdi. Ne kadar hızlı ilerlesek de umurumuzda değil, tek bildiğimiz şey birbirimizi ölümüne sevdiğimiz. Gözlerim gitgide ağırlaşıyor, galiba uykuya dalacağım...

Hawks x Reader//TürkçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin