"Hazar pencere tarafındaki masanın siparişlerini alır mısın?" diye sordu Osman abi. Anında elimdeki defteri çıkardım ve kolunu kaldırıp nazikçe sallayan çocuğun olduğu masaya ilerledim.
"Tamam abi."
Yanımdan hızla geçen benim yaşlarımdaki garson çocukla çarpışmamak için bedenimi yan çevirdim. Burası çok kalabalık bir mekandı bu yüzden beşten fazla garson vardı.
Arslan okulun yakınlarındaki bu kafede bana iş bulmuştu. Osman abi tanıdığıydı bu yüzden biraz da torpil geçilip benden önce gelen iki kişi de alınmamıştı. Normalde olsa kabul edeceğim bir şey değildi ama artık mecbur kalmıştım.
"Buyurun efendim." dedim önünde durduğum arkadaş grubuna. Hepsi öğrenciydi ama öyle beyefendi ve hanımefendi tarzında giyinmişlerdi ki hayran oluyordum. Keşke geldiğim dönemde de böyle giyinilseydi.
"Biz üç tane Türk kahvesi, bir portakal suyu ve iki tane de tost alabilir miyiz?" diye sordu ve kibarca gülümsedi. Söylediklerini not edip kafamı salladım.
"Hemen geliyor efendim." kafamla selam verip mutfağa ilerledim.
Mutfakla ilgilenen iki kişiye siparişleri verip kenara yaslandım. Bir masanın siparişini götürmeden diğeriyle ilgilenemediğim için siparişlerin hazırlanmasını bekledim.
O sırada kapı açılıp içeri bir grup parkalı öğrenciler girdiğinde elimde olmadan onları inceledim. Seyfi Tekin görüş alanıma girince yaslandığım yerde dikleştim. Barış ile gülerek konuşuyordu. Uzaktan o kadar sevgi dolu görünüyordu ki, yıllar sonra bir katil olacağını hiç düşünmezdim.
Belki kendisi bile bilmiyordu, yılların ne getireceğini kimse bilemezdi. Özellikle de benim bunu çok iyi anlamam gerekiyordu. Ama bu ondan nefret etmemi engellemezdi çünkü yıllar ne oyun oynarsa oynasın kardeşim dediğin bir insanın ölümüne hüküm vermezsin.
Solcu arkadaş tayfası ile en arka köşedeki koltuklara oturdular. Onlara başka garsonlar bakarken ben de siparişler hazırlanınca siparişleri götürdüm. Ama gözüm sürekli o ikisindeydi. Barış o kadar masum ve iyi kalpli duruyordu ki...
Karanlık çökmeye yakın bazı ülkücü kitleside gelmişti ama birbirlerine bulaşmıyorlardı. Arslan'ın anlattığına göre bu mekanda Osman abinin hatrına böyle siyasi kavgalar çıkmıyordu. Arada bir birbirlerine kötü kötü baksalarda bir sıkıntı olmuyordu.
Bir masaya daha siparişleri götürürken ortamda bir gitar sesi duyuldu. Herkes kafasını çevirip solcuların tarafına baktığında seslerde yavaş yavaş kesilmişti. Çayı masaya bırakıp bakışlarımı herkes gibi onlara çevirdim.
Seyfi Tekin kafasını eğip gitarı çalarken Barış bir kolunu koltuğun üstüne yaslamış oturuyordu ve yanındakiler ile konuşuyordu. İkna ediyorlardı sanki. En sonunda kafasını salladı gülerek.
Seyfi Tekin çalacağı şeyi bulmuş gibi şimdi bir ritim ile çalıyordu. Kafasını kaldırıp Barış'a baktı. Bu görüntü çok garip geliyordu.
"Anne ben senin oğlunum, kanayan bir yurdum var." diye girdi Barış. Sesi tüylerimi ürpertecek kadar derinden ve içten geliyordu.
"Anne ben senin oğlunum sönmeyen bir umudum var..."
Tezgahın yanına gidip sırtımı yasladım ve herkes gibi onları izleyip dinlemeye başladım. Barış gözünü kapatmış hissederek söylüyordu.
"Ellerimi tutma ne olur, beni ağlatma ne olur...
Anne ben senin oğlunum bu kavgaya inancım var.." Seyfi Tekin kafasını kaldırıp Barış'a gülümseyerek baktı."Yaşamak güzeldir anne, yaşamak senin için...
Yaşamak güzeldir anne.. Yaşamak yarınlar için
Yaşamak yarınlar için.."Katil çalıyordu, kurban söylüyordu. Bu durum nefesimi kesip boğazımda bir yumru oluşturmuştu.
"Ölmek yaşamaktır yine
Halkımın yüreğinde
Ölmekte güzeldir anne,
Ölmek özgürlük için.
Ölmek özgürlük için."Burnumu çektiğimde ağladığımı yeni fark etmiştim. Ben bu görüntüye de bu olanlara da ne kadar alışmaya çalışsam da olmuyordu. Bu kadar iyi yürekli insanın bir hiç uğruna öldürülmesi kanıma dokunuyordu.
İdam edilen Barış, hükmünü veren arkadaşı ile birlikte şarkıyı bitirdiğinde Seyfi Tekin'in ona sarılması ise yüzümü burşturmama sebep oldu. Kalbim o kadar acıyordu ki...
Herkes önüne dönerken Barış'ın gözleri rastgele mekanın içinde dolaşırken benimle buluştu. Ağlayan ifademe bakıp kaşlarını çattı. Anında kafamı başka yöne çevirdim ve gözyaşlarımı sildim.
Mutfağa geçerken kızarmış suratıma bakanlara aldırmadan çeşmeyi açıp yüzüme biraz su çarptım.
Solcu tayfası gidene kadar onların masaya bir daha bakmadım. Ama Barış mekandan çıkarken göz ucuyla bana bakmıştı. Bakışlarında bir şeyi çözmeye çalıştığını anladım.