Haftalar sonra...
Gecenin karanlığında oturmuş, açık olan pencereden içeri doğru uçuşan perdeyi izliyordum. Rüzgarın etkisi ile ağır çekimde içeri giriyor, saniyeler sonra geri pencereye doğru gidiyordu.
Bugün, kalbimde öyle bir ağırlık vardı ki, ne sabah keyfim yerindeydi ne de şimdi. Uyku tutmuyor, bir güç nefes almamı bile zorlaştırıyordu.
Hasta olduğumu düşünsem de bunun farklı bir şey olduğunu biliyordum, huzursuzdum. Huzursuzluk ve mutsuzluk hissi bir karabasan gibi çökmüştü üzerime. Ne kadar iyi şeyler düşünmeye çalışsam da, engel oluyordu.
Kapısı kapalı olan salonda, her zaman yattığım koltuğun üzerinde bacaklarımı kendime çekerek oturmuş, gözlerimi de önümdeki pencereye dikmiştim. Saatlerdir böylece duruyordum.
"Ne oluyor..." diye mırıldandım kendi kendime. Arslan'ın yanına gidip onu uyandırmak istiyordum ama telaşlanmasını da hiç istemiyordum.
Sıkıntılı bir nefes verip gözlerimi kapattım ve kafamı eğdim. Sakinleşmem gerekiyordu.
Beyaz bir ışık kapalı olan göz kapaklarımdan içeri doğru sızmaya çalıştığında kaşlarımı çatıp gözlerimi açtım, kafamı kaldırdığımda karanlık olan içerisinin pencereden sızan beyaz ışık ile aydınlandığını gördüm.
Kalbim hızlı hızlı atarken, bacaklarımı koltuktan sarkıttım. Işığın etkisi azalırken hızlı bir hamle ile ayağa kalkıp pencereye doğru koştum. Rüzgarın etkisi ile hareket eden tül perdeyi bir hamlede kenara ittim ve gökyüzüne baktım. Tüm vücudum kaskatı kesilmişti.
Üç yıldız oradaydı.
Gözlerimi açıp kapattım, yine bir rüyanın içinde miydim bilmiyordum. Rüyada göremeyeceğim kadar gerçekciydi.
Uzun süredir beklediğim bu yıldızlar şimdi karşımdaydı ama dilim tutulmuş gibi öylece bakıyordum. Aylardır kaçmaya çalıştığım o gerçek ile yüz yüze gelmiştim.
Bir şeyleri düzeltme şansı ve Arslan'ın hayatı, hepsi bana bağlıydı. Ya bu yaşadığım şeye son verecektim, ya da Arslan'ın hayatını kurtaracaktım.
Kalbimde ve beynimde Arslan'ın hayatını kurtarmaktan başka bir seçenek geçmiyor, geçemiyordu.
Bir şey feda etmem gerekiyordu.
Yutkundum ve gözlerimi yıldızlara diktim.
"Arslan'ın yerine ben öleyim, o yaşasın." dedim tüm kalbimle.
Bunun aksini hissettiren hiçbir duygu yoktu içimde, ufak bir korku olsa da kendimden ve isteğimden emindim. Onun yaşaması için, canımı bile feda ederdim.
Yıldızlarda hiçbir hareketlilik olmadığında kaşlarımı çattım, şimdi telaş tüm bedenimi ele geçirmişti.
"Hayır..." diye mırıldandım, kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. "Neden olmuyor?"
Soluk alışverişlerim gittikçe hızlanırken pencerenin pervazını sıkıca tuttum. O kadar kötü hissediyordum ki çığlık atarak ağlamak istiyordum.
Feda etmem gerekiyordu.
Bir kez daha yıldızlara baktım, kaybolmalarından korkuyordum. Yüzümü buruşturup derin bir nefes aldım, gözlerimden bir damla yaşın yanaklarıma süzülmesine engel olamamıştım.
"Annem..." diye mırıldandım ama sesim güçsüz ve titrek çıkıyordu, yutkundum. "Annem ve babamı feda ediyorum."
Bunu sesli bir şekilde söylemek, kalbime daha büyük bir yara vermişti sanki. Boğazımdan bir hıçkırık kaçmasına engel olamadım, pervazı biraz daha sıkarken kafamı eğdim ve gözyaşlarımın süzülmesine izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEŞTE
Novela Juvenil[TAMAMLANDI] "Yıldızlar...onlar seni gerçek aşkına götürecek."