Bölüm şarkısı: Gallows Hymn- Primordial
Medya: Arslan
Taksiden indiğim gibi çok sevdiğim caddenin girişine yürüdüm, burada dolaşmak bana her zaman huzur veriyordu. Cadde boyunca küçük kafeler ve tatlıcılar vardı. Tabi kaldırımlarda boş kalmıyordu, her bir köşesinde sokak işletmecisi vardı. En çok sevdiğim süt mısır satan abiydi, küçüklüğümden beri sürekli buraya gelirdim o mısırı yemek için.
Bugün kendimi daha iyi hissetmek istiyordum, buna çok ihtiyacım vardı. Üzülmek ve düşünmek artık canımı haddinden fazla yakıyordu. Arslan'ın yanında olduğum sürece kalbimin acısınada razıydım ama onun için deliye dönmüş aşık yönüm bencillik yapıyordu. Başkasının ona yaklaştığını gördüğümde o güzel gözlere, kusursuz surata bakasım gelmiyordu.
Yine düşünmeye başlıyordum, düşünmek istemediğimi bile kendime hatırlatırken onun yüzünü aklıma getirmeden duramıyordum. Çok düşündüm bu olaylar olmadan önce, Arslan'ı tanımadan önce hayatım nasıldı diye. Ama sanki ondan önce bir hayatım yokmuş gibi geliyordu.
Bu yaşıma kadar onunla karşılaşmak için öylesine yaşamış, onu bulduğumda ise gerçek hayatım başlamış gibiydi. Bir aşk, insanı bu kadar değiştirebilir miydi?
Kalabalık caddede dalgın dalgın yürürken küçük bir çocuğun bana bacaklarıma çarpması ile kendime geldim. Yine gerçek dünyadan uzaklaşmış, Arslan'ın güzel gözlerine hapsolmuştum.
Gözlerimi açıp kapadım, kalabalık caddeye odaklandım. Bugün, eskisi gibi olacaktım işte. Arslan'ı düşünmeyecektim.
Mısırcının önüne geldiğinde içim sıcacık oldu, tıpkı babamın elimden tutup beni buraya getirdiği zamanlardaki gibi. Babamın mısır siparişini bile heyecanla beklerdim, mısırcı amca ile konuşmaları hayal meyal aklıma geliyordu.
"Kolay gelsin amca." dedim mısırcının önünde dururken, bakışlarını bana çevirdi ama benden önce iki müşterisi daha vardı.
"Teşekkür ederim oğlum, birazdan ilgileneceğim." dediğinde kafamı salladım ve kazanın içinde duran mısırlara göz gezdirdim. Her zaman en iyisini ben bulurdum.
Elim cebimde mısırlara bakarken yanımda bir hareketlilik hissedince dibime giren kişiyle beraber bir adım geriye gittim. Öylesine çevirdiğim gözlerimle yanımda duran kişiye baktım, kaşlarım çatıldı. Arslan.
Belki de denk gelmiştir diye onun beni fark etmesini bekledim. Muhtemelen o da beni gördüğünde şaşıracaktı.
"En altlardan seçersen daha iyi olur, onlar daha önceden kazanın içine atılmış oluyor." dudakları kıpırdanıp konuştuğunda afalladım. Yüzüme değil mısır kazanına bakıyordu. İstemsizce diğer yanına baktım, orada tanıdığımız kimse yoktu. Yani benimle konuşuyordu, zaten cevap vermediğimde saniyeler sonra gözlerini bana çevirdi.
Bakışlarında bir farklılık vardı, kıvrılan dudakları gözleri bana değdiği anda yüzünü terk etti. Yutkundu, adem elması ağır çekimde oynadı. Daha sonra ise kafasını yeniden mısır kazanına çevirdi.
Onu gördüğüm anda parmak uçlarıma kadar uyuşmuştum, ağzımı açıp tek bir kelime bile söylemiyordum. Mısırı alıp giden müşterinin 'kolay gelsin' dediğini duydum ve kendimi düşünce çıkmazına sokmadan kendime geldim.
Mısırcı bizden önce gelen müşteri ile ilgilenirken yerimde rahatsızca kıpırdandım ve omuzlarımı dikleştirdim.
"Taktikle seçmiyorum," aniden konuştuğum için afalladı, yüzüme bakmasada anlamıştım. "Doğuştan süt mısır ayıklama becerisi var bende. Antik Mısır'da tanrı olduğumu düşünür herkes."