Geçmiş ve gelecek diye bir kavramın olduğunu biliyordum.
Ama bu iki kavramında ötesinde, şu an bulunduğumuz zamandan ötesinin olduğunu unutmuştum. Bizde geleceğin bir geçmişiydik.
İki zaman arasında takılı kalıp, olayları değiştirmek isterken aslında geçmişe gitmem bile kaderin bir oyunuydu. Sadece küçük bir hamlem ile ben bu oyunu bozmuştum. Bunu nasıl yaptığımı bile bilmiyordum, bunun da bir kader olması gerekmiyor muydu?
Belki de en gelecektiler de şu an kadere göre hareket ediyorlardı. Zincirleme gibiydi olaylar ve çözmesi imkansızdı.
Ufak olduğunu düşündüğüm, kaderin değişmesini umarak yaptığım bu hareket gelecekteki Hazar ve Arslan'ı huzursuz etmişti. Bu zamana ait anılar silinmişti Arslan'ın hafızasından. Geleceğe müdahale etmiştim.
Bu yüzden olağanın olması için gelecekte ki Arslan ve Hazar yanıma gelmişti. Belki de uzun süredir onlarda üç yıldızı bekliyordu, zamana gereğinden fazla müdahale ettiğim için kim bilir ne kadar acı çekmişlerdi.
Ne olursa olsun, yine de Arslan ile beraber olacaktım. Bu düşünce beni rahatlatan en önemli etkenlerden biriydi.
Araba durduğunda yanımdaki bedene baktım, el frenini çekti. Gözlerini geldiğimiz tepeye dikti ve etrafı inceledi. Buraya gelirken hiçbir itirazda bulunmamıştı çünkü garip olayların döndüğünün o da farkındaydı ama ama anlamlandıramıyordu.
Gelecekteki Arslan buraya geldiğine göre, bir süre sonra olayların farkına varacağı belliydi. Bu yüzden onun aklına müdahale etmedim, geleceğin işlemesine izin verecektim. Bu defa, her şeyi akışına bırakacaktım.
"Buraya ilk defa geldim." dedi Arslan etrafı incelemeye devam ederken. Tepeye bakma gereği bile duymadım, onu izledim.
"Ben de ilk defa geliyorum." sakin bir sesle konuştuğumda bakışlarını bana çevirip baktı. Gözlerimiz birleştiğinde istemsizce gülümsedim, hayatımın aşkına.
"Neden buraya gelmek istediğini sorgulamayacağım, yine akıl karışıklığı yaşamak istemiyorum." dedi inatçı bir çocuk gibi, merak ettiğini biliyordum ama sormayacaktı. Kafamı salladım ve kapımı açtım.
"Gel hadi." dedim dışarı çıkarken, ayağım zeminle buluştuğu an kapıyı kapattım.
Karanlıktı ama ay ışığı o kadar parlakltı ki sanki bir ışık tutuyorlardı önümüze. Tüm şehir ayaklarımızın altındaydı, gökyüzü ise uçsuz bucaksız görünüyordu. Küçük küçük yıldızların arada bir parlaması güvende hissetmeme neden oluyordu.
Arslan kapıyı açıp kapattıktan saniyeler sonra yanıma geldi, o sırada telefonu çaldığında ekrana bakıp rahatsız bir ifadeyle sessize alıp cebine attı.
Kimin aradığını biliyordum, sevgilisi. Ama vicdan azabı duymuyordum çünkü Arslan benim yoluma çıkmıştı, kaderi benimleydi. Olması gereken buydu.
Yutkunup yanımda duran bedenin eline uzandım ve ilk başta avuç içlerimizi birleştirip ardından parmaklarımızı kenetledim. Hiç geri adım atmadan elimi sıkıca tuttu.
İkimiz beraber tepenin önündeki banka ilerledik anlaşmış gibi. Gözlerimi manzaradan ayırmadan banka geçip oturduğumda hemen yanıma oturdu, aramızda olan tek şey ellerimizdi. Buna bile razı olmadığım için onun dizine koydum elimi. O da daha sıkı tuttu.
Daha sonra ise sustuk... Derin bir sessizlik ve belki de çokça huzur.
Rüzgarın hafif esintisi, şehrin uzaktan gelen sesi ve gökyüzü. En önemlisi ise Arslan.
Bu anda sonsuza kadar kalmak isterdim.
"Hazar," dedi Arslan, sesi bu huzura eşlik ediyordu sanki.
"Hm?"
"Ben sanırım sana aşık oldum."
Kafamı yana çevirip suratına baktım, kaşlarım istemsizce çatıldı.
"Zahmet oldu." yalancı bir sinirle konuştuğumda gülüp kafasını yana eğdi.
"Yok canım, ne zahmeti." dediğinde gülmemek dudaklarımı dişledim ama bu çok zordu.
Aşkım için evreni birbirine katmıştım ve beyefendi 'sana aşık oldum' diyordu aferin bekler gibi.
"Bakma şöyle tatlı tatlı." dedi gözlerini gülüşüme dikerken.
Ardından boşta kalan elini kaldırdı ve çeneme yaklaşıp tuttu. Beni kendine yaklaştırdı ve ardından uzanıp dudaklarımızı birleştirdi. Anında gözlerim kapandı, sıcak dudaklarını tenimde hissettiğim an tüylerim diken diken oldu.
Birkaç saniye öylece durduk ama ardından alt dudağımı kavraması ile ona karşılık verdim. Eli çenemde gezerken büyük bir özlemle öpüyordu.
O sırada kapalı gözlerime sızan yoğun ışık ile istemsizce gözlerimi açtım. Arslan'da gözünü kapatmıştı ve benimle aynı saniyede açtı. Yoğun ışık gelmeye devam ederken elimizi önümüzdeki manzaraya siper ettik.
Saniyeler süren yoğun ışık yanıp söndü, üç yıldız kayboldu.
O sırada bir arabanın motor sesi geldiğinde kafamı geriye çevirip baktım.
Arslan ve Hazar...
İkisinin bakışları bize döndüğünde dün geceden kalan siniri yüzlerinde göremedim, huzurlu ve mutlu görünüyorlardı.
Araba hareket etti, göz temasımız kesildi. Giden arabayı izledim.
Arslan ve Hazar üç yıldıza dilek dilemişti.
Gülümsedim, huzurlu hissediyordum.
Gözleri benim üzerimde olan Arslan'a baktım ve ardından yine dudaklarına yaklaştım. Nazikçe alt dudağını kavradığımda o da aynı şekilde bana eşlik etti.
Yara izlerimiz birleşti, kalbimiz gibi.
Üç yıldız, bana gerçek aşkı vermişti.
***
Evet, sonunda bu hikayenin sonuna geldik.
Belki uzun olmasını isterdiniz, belki yaşayamadığı şeylerin olduğunu düşünüyorsunuz. Evet doğru, daha yaşayabilecekleri birçok günlük olay olabilirdi. Ama bu kitap benim için bir masal kitabı gibiydi, yani günlük olayları yazabileceğim bir kitap değildi. Bu yüzden en fazla iki bölüm fazladan olabilirken final verdim. Çünkü karakterlerden uzaklaşmak istemedim. Aynı şekilde sizin de.
Umarım beğenmişsinizdir.
Kendinize iyi bakın ✨
⭐