37- KARANLIK VE IŞIK

19.7K 2.3K 647
                                    

1 hafta sonra...

Yatağımda uzanırken odamın tavanına yaptırdığım üç yıldıza bakıyordum, onlar geçmişte beklediğim üç yıldız gibi değillerdi. Her zaman parlıyorlardı, her dileğimi gerçekleştirebilecek gibi duruyorlardı. Ama öyle değildi, biliyordum.

Biliyordum çünkü Arslan'ın yüzünü bir haftadır görmüyordum, sesini duymuyordum. Sanki itina ile benden kaçıyor ve saklanıyordu.

Ve artık benim umudum kalmamıştı.

Rüya olmasını diliyordum yaşadığım her şeyin, kalktığımda belki kitabını bile yazabileceğim güzel ve inanılmaz bir rüya. Ama her uyandığım sabah, gerçeklerle yüzleşiyordum.

Kendimi bu zamana ait hissetmiyordum, daha doğrusu hiçbir yere ait değildim sanki. Zamanın içinde dönüp dolaşıyordum ve aynı yere varıyordum.

Düşüncelerimi bölen titreşim sesiyle komodinin üzerinde ışığı yanıp sönen telefonu elime aldım. Ekranda okuduğum isim aniden bir umut ışığı gibi parlarken düşünmeye bile fırsat vermeden aramayı cevaplayıp kulağıma götürdüm. Hafif esen rüzgarın sesi geliyordu.

"Aşağı in." dedi sadece ben cevap bile veremeden. Saniyeler sonra telefon kapandığında yatağımdan fırlayıp cama koştum.

Perdenin arasından sokak lambasının altında, kaldırımda oturan Arslan'ı gördüğüm an soluk alışverişlerim hızlandı. Kafasını öne eğmişti, sadece dağınık siyaha çalan saçlarını görebiliyordum. Üzerinde hırka vardı, altında ise siyah bir kot pantolon.

O sanki onu izlediğimi hissetmiş gibi kafasını kaldırıp pencereme baktı, perdenin arkasında olmama rağmen göz göze geldiğimizde ense köküme bir acı saplandı. Sanki bir suç işlemişimde yakalanmışım gibi hızla kafamı çevirip arkamı döndüm.

Odadan tarzan gibi çıkmamak için hırkamı alıp üzerime geçirirken dış kapıya ilerledim. Evde herkes uyuyordu, bunun bilincinde olarak daha sessiz yürümeye özen gösterdim. Anahtarımı alıp kapıyı yavaşça açıp dışarı çıktığım anda ayaklarım benden bahimsiz bir şekilde ilerlemeye başladı.

Merdivenleri hızlı hızlı inip kapıya vardım, kapıyı açtığım an ılık sayılabilecek rüzgar yüzüme vurdu. Umursamadan ellerimi hırkamın cebine koyup sokak lambasının altında oturan Arslan'a ilerledim.

Benim geldiğimi gördüğü halde ayağa kalkmamıştı, zaten aşırı solgun görünüyordu. Ona yaklaştıkça adımlarım daha da yavaşladı, gözlerimin içine bakamıyor gibiydi.

Kaşlarımı çattım, birkaç saniye başucunda durdum ama bana bakmayan gözleri yüzünden ondan bir atak gelmeyeceğini anlayarak elimi cebimden çıkarmadan hemen yanına oturdum.

Şimdi ikimizde dümdüz önümüze bakıyorduk, aşağı inerken hissettiğim heyecan yerini sebebini bilmediğim bir endişeye bıraktı.

Sustu, belki dakikalarca. Ya da saniyeler sürmüştü ama bana saatler ve hatta yıllar gibi geldi.

Onun sesini duyduğum anda irkildim.

"Merve'den ayrıldım." dedi sadece, bakışlarımı ona çevirdim. Şaşırmıştım, ondan ayrılmasına değil ama bu kadar çabuk olacağına.

"Doğru yolu mu buldun?" diye sordum ondan başka ses çıkmadığında. Bakışlarını bana çevirdi.

Geçmişte tanıdığım o Arslan gibi bakıyordu.

"Doğru ya da yanlış bilmiyorum, ama karanlık bir yoldan ilerleyeceğim kesin." dedi ve ardından biraz zorda olsa ekledi. "Ama o karanlık yolda bile ışık kaynağı olacağından eminim."

Bu onu aşk itirafı olarak yapmıştı, belki de şaşırmamı bekliyordu. Nasıl böyle bir şey olabilir diye sorgulamamı. Ama gülümsememi beklemiyor olacaktı ki afalladı.

"Uzun zamandır o karanlık yolda seni bekliyordum, sonunda ışık kaynağıma kavuştum." daha fazla şaşırdı, vücudunu bana çevirdi.

"Nasıl? Sen daha mı önceden bana böyle şeyler hissediyordun?" evet, onlarca yıl önceden.

Sıkıntılı bir nefes aldım, karşımda konuşmayı yeni öğrenen bir çocuk vardı sanki. Her şeyi sorarak öğrenecekti ve hiç usanmadan anlatmam gerekiyordu.

"Evet, aslında olaylar daha karışık." acaba geçmişte ona anlattığım gibi her şeyi anlatsam bana yine 'değişik' mi derdi?

"Ne tür bir karışıklık olabilir ki? Yoksa sende mi benim gibi ilk defa bir erkekten hoşlanıyorsun?" ardından durup birkaç saniye düşündü, ne düşündüyse yüzü üzgün bir hal aldı. "Beste ne olacak? Ben ona bunu nasıl yaparım..."

Yüzünü buruşturarak inune çevirdi, onun bu hali canımı yaktı. Her şeyi bilmeme rağmen Beste'ye üzülüyordum ama Arslan sadece kardeşine ve sevgilisine ihanet edip bana aşık olduğunu düşünüyordu. Uzaktan görünen böyleydi.

"Arslan-" dedim ama konuşmamı bölen zil sesi yüzünden susmak zorunda kaldım.

Arslan'ın telefonu ısrarla çalarken yüzüme bakmadan hırkasının cebinden telefonunu çıkardı ve kulağına götürdü. Karşı tarafın sesini çok net duyabiliyordum.

"Alo?" dedi Arslan kimin telefon çağrısını açtığını bilmeden. Karşı tarafın endişeli sesi kulağıma doldu.

"Arslan, çabuk hastaneye gel. Uğur..." dedi Fuat abi,  Arslan oturduğu yerde dikleşti. "Eren, Uğur'u vurmuş."

Gözlerim irileştiğinde Arslan'da bakışlarını yavaşça bana çevirdi. Sanki onda yansımamı görüyordum.

Kalbime bir ağrı saplandı. Dudaklarım aralandı.

Düzen yer değiştirerek işlemeye devam mı ediyordu?

GÜZEŞTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin