13- SİLAH

31.3K 3.4K 1.6K
                                    

Osmanlı döneminde Sultan Süleyman bir gün yetiştirdiği meyve ağacına karıncaların sardığını görür ve Ağaçlara zarar veren karıncaların itlaf edilmesini ve karıncaların bürüdüğü ağacın kesilip kesilmemesi Şeyhülislam'a sorar.

"Dırahta ger ziyan etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?"

(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?)

Şeyhülislam ise karıncanın ölmesinden ne olur padişahım demek yerine bu husus hakkında araştırır ve cevap verir;

"Yarın Hakk’ın dîvânına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca."

(Günahların, sevapların tartıldığı Hakk’ın divanına varınca, karınca Süleyman’dan hakkını alacaktır.)

Sultan Süleyman'ın oğlunun idamına hüküm vermesini bu olayla bağdaştırıyordum. Kendisine anlatılan, yalan mektuplar sonucunda vardığı düşünceden dolayı oğlunun makamına, devletine göz diktiğini düşünüyordu. Bu yüzden meyve veren o ağaca saldıran karıncayı, etkisiz hale getirmiştir.

Yaptığımın doğru mu yanlış mı olduğunu bilmiyordum. Bugüne kadar tek bir karıncaya bile zarar veremezken şimdi birinin ölüm planını yapıyordum.

İçinde bulunduğum durum öylesine değişikti ki küçükken okuduğum masallardaki devlerin,cücelerin,cadıların yaşadığı yerde gibi hissediyordum. Her şey o kadar garipti ki bir insanı öldürmek beni şu an etkilemiyordu.

Onlarca masum insan ölecekse onları öldürenin ölmesinin daha doğru olacağını düşünüyordum. Elbet bir gün alırlar benden hesaplarını.

Buraya geldiğimden beri bir görevim varmış gibi hissediyorum. Arslan'ı ne olursa olsun yaşatmak benim için görevdi sanki. Yoksa buraya yakında ölecek biri için gelmemin mantıklı bir açıklaması olamazdı.

Buraya geldikten sonra zamanında yaptığım, ilgi duyduğum konuları daha net anlıyordum. Tüm yaşıtlarım dışarıda eğlenirken ben çoğu zaman internet sitesinde gördüğüm Arslan Tuğtekin haberinden sonra sadece geçmişi araştırıp bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Dışarıda olamadığım kadar mutlu hissediyordum tarihi araştırırken.

Normalde vurdumduymaz biri olduğum için bu özelliğim her zaman güzel geliyordu bana. En azından araştırmayı seviyorum diyerek kendimi avutuyordum.

Aslında benim kalbimin geçmişte, onun kalbi ile birlikte attığını yeni öğrenmiştim.

O da beni bekliyordu. Geçmiş değişebilirdi. Buna inanmak istiyordum.

Derin bir nefes alıp tabancayı montumun büyük cebine sıkıştırdım. Silah tutmaktan şimdiden nefret etmiştim.

Seyfi Tekin'i vurduktan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. Belki bir yerde saklanırdım. Belki de teslim olurdum. Arslan'ın ölmeyeceğine emin olduktan sonra ise nerede isem yıldızları beklerdim. Başka çarem yoktu.

Üzerimi düzeltip montumun önünü kapattım. Odadan çıkıp salona girdiğimde yüzüme aşırı derecede nemli bir sıcak vurdu. Yine sobayı doldurmuş olmalılardı. Arslan sırf üşümesinler diye sürekli bir sobaya odun atıyordu.

Fuat ve Alp abi ders çalışırken hemen yanlarında Uğur abi tütün sarıyordu. Bakışlarım Arslan'a kaydığında koltukta ifadesizce oturmuş sigarasını içtiğini gördüm. Kemikli parmaklarına sigara çok yakışıyordu.

"Nereye gidiyorsun bebe?" diye sordu Uğur abi sigarayı sardığı kağıdı yalarken. Dili kağıttayken gözlerini bana çevirmiş merakla bakıyordu.

GÜZEŞTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin