31- HİÇ KİMSE

20.7K 2.4K 1K
                                    

Yemek masasında benim sessizliğim tüm gürültüleri bastırıyor gibiydi. Özellikle adının Merve olduğunu öğrendiğim, sürekli kahkaha atan o kızın gürültüsünü.

Kendimden beklenmeyecek kadar sakin bir şekilde yerimde put gibi oturmuş, hemen karşıma oturan Arslan'a bakıyordum. Beni tanımıyordu, eğer ters bir tepki verirsem geçmiş zamanda olduğu gibi deli muamelesi görebilirdim.

"Bugün yeni açılan kafeye gittik ama Arslan pek beğenmedi gibi, sürekli hadi gidelim diye tutturdu." Merve bunları anlatırken dişlerini göstererek gülüyor ve Arslan'ı bir çocuk gibi seviyordu.

"Çok gürültülüydü, pek hoşlanmadım." dedi Arslan ağzına bir sarma atarken. Bakışları yanlışlıkla bile olsa bana değmiyordu.

Yanındaki kıza ise, kalbimi kıracak kadar yoğun bir sevgi ile bakıyordu. Biliyordum, o benim tanıdığım Arslan değildi, beni tanımıyordu ama yine de kalbimin acımasına engel olamıyordum.

İkisinin bakışları birbirine döndüğünde, gerçekten aşık olduklarını hissettim. Gözlerimi çevirip boğulur gibi nefes aldığımda, yanımda endişe ile bekleyen Beste anında bana döndü.

"İyi misin?" biraz sesli söylemişti ki tüm bakışların üzerimize döndüğünü hissedebiliyordum, nasıl göründüğümü tahmin bile edemiyordum. Kafamı olumsuz anlamda salladım ve sandalyemi geriye ittim.

"Eve gitmem gerek." hiçbirinin yüzüne bakamıyordum, kaçamak bakışlarım Arslan'a döndüğünde ise bana endişe ile baktığını gördüm.

"Tamam, tamam." dedi Beste, ayağa kalktığımda o da refleks ile ayağa kalkmıştı. Babası hariç herkesin endişeli olduğunu anlıyordum.

"Ben, gideyim." dedim ve masanın kenarından çıktım.  Meliha teyzenin seslenmesi ile gözlerimi kapatıp açtım ve adımlarımı durdurdum. Bayılacak gibi hissediyordum.

"Oğlum, Arslan bıraksın seni. Taksi ile gitme istersen." onun adını duyduğum her anda olduğu gibi ağlama hissiyatı gelmişti. Bağırarak ağlamak istiyordum.

"Evet, bırakırım ben." dedi, sesi garip geliyordu. Muhtemelen halime üzülmüştü.

Konu Arslan olunca olumsuz bir şey söyleyememiştim. Onu şu anda görmem bile bir mucizeydi.

Kafamı olumlu anlamda salladığımda Arslan babasına ve Beste'ye kısa bir bakış atıp ayağa kalktı. Bakışlarım Merve'yi bulduğunda bana üzgünce bakıyordu.

"Merve burada kalsın, gelince bırakırım." dedi Arslan sandalyenin kenarından dolanıp çıkarken. Ardından ona döndü ve işaret parmağını kaldırdı. "Yemeğin ye güzelce." uyarır gibi konuştuğunda Merve hafifçe gülümsedi.

"Tamam sevgilim."

Arslan kafasını sallayıp bana bir bakış attı, ardından nazik ve anlayışlı bir şekilde gülümseyip elini kapıya doğru yavaşça uzatıp gidelim anlamında hareket yaptı. Hissettiğim yoğun duygular ile kimsenin yüzüne bile bakmadan kapıya ilerledim.

Önümden ilerleyen Arslan'ın parfüm kokusu burnuma dolduğunda yüzümü buruşturdum. Onun kendine has kokusu değil, kendi kokusu ile alakası olmayan pahalı bir parfüm kokusuydu.

Ayakkabımızı giyinirken ona kaçamak bir bakış attığımda göz göze gelmiştik, aynı anda gülümsedi ama bu acıyan bir ifadeydi. Bakışlarımı kaçırdım ve kendimi dışarı attım.

Asansöre ilerleyip kapıyı açtığımda o da benimle beraber bindi. Sıfırıncı katın düğmesine bastığında asansör aşağı inmeye başlamıştı. Büyük bir sessizlik hakimdi, ne o bir şey diyordu ne de ben.

İkimizde önümüze bakıp asansörün inmesini bekledik. Asansör durunca elini kapıya atıp ilk kendisi çıktı ardından benim çıkmamı bekledi. Karanlık apartmandan dışarı çıkarken arkamdan 'Arslan'ın' gelmesi bana hâlâ yabancı geliyordu. Onu gördüğüme inanıyordu kalbim ve beynim.

"Şu taraftan." dedi anahtarlı eliyle bir sağ tarafı gösterirken. Kafamı salladım ve o önde, ben arkada siyah arabaya ilerledik. Yanına varmadan önce arabanın sesi gelmişti.

Direkt kendimi arabaya attığımda o pahalı parfümün kokusu yine burnuma dolmuştu. Benim aksime daha yavaş bir şekilde arabaya bindi ve yerleşti.

Ona sarılmak istiyordum, bu istek burnumun sızlamasına sebep olmuştu. Gözlerimi sonuna kadar açıp kafamı pencereye çevirdim ve pencereyi biraz açtım. Biraz nefes almak iyi gelebilirdi.

"Nereye gidiyorduk?" diye sordu nazikçe. Sesini her duyduğumda ağlamak istiyordum.

"Beykoz." dedim titreyen sesimle. Bana baktığını biliyordum çünkü bir süre hareket etmedi. Ardından motoru çalıştırdı ve park yerinden çıktık.

Yolun yarısına kadar konuşmamıştık, ona bakamadığım için ne yaptığını bile görmüyordum. Sadece bir ara radyoyu çok kısık sesle açıp bırakmıştı, eski şarkıları dinliyordu.

"İyi misin?" diye sordu sessizliği bozarak. Kendime engel olamayarak bakışlarımı ona çevirdim. Yola bakıyordu ama gözlerini arada bana çeviriyordu.

"İyiyim." dedim sadece, dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı. Derin bir nefes aldı ve rahatlamak istermiş gibi kafasını sağa sola oynattı.

"Başına gelenleri Beste'den duydum. Çok üzüldüm..." dediğinde bakışlarını bana çevirdi. "Ortalıktan kaybolmandan bahsediyorum."

Evet, senin yanında olduğum zaman diliminden bahsediyorsun.

"Geçti." dedim sadece, benden bir cevap beklemeseydi buna verecek bir cevabım yoktu.

Daha sonra ise hiç konuşmadı, sadece evimi tarif etmemi istemişti. Kapımın önüne geldiğimizde arabayı durdurdu ve birkaç saniye sessizce durdu.

"Ne zaman bir sıkıntın olursa abi olarak beni görebilirsin, elimden geldiğince yardımcı olurum." dümdüz suratına bakıp cevap vermedim. Cevap vermeyeceğimi anladığında anlayışla gülümsedi ve sağ elini uzattı.

"O zaman, iyi akşamlar."

Uzattığı eline baktım, aylar sonra onun tenini ilk defa hissedecektim. Titremesine engel olamadığım elimi ona uzattım ve elini sıktım. Yara izlerimiz birbirine değmişti.

Tokalaştıktan sonra elini ilk çeken o olmuştu.

Hem yanından hızla gitmek istiyordum, hem de bir ömür yanında durmayı diliyordum.

Şu an ikincisi mümkün değildi.

Bakışlarımı kaçırıp arabadan indim, bacaklarım vücudumu taşıyamıyor gibiydi. Daha birkaç adım atmıştım ki araba çalıştı ve ardından yanımdan ayrıldı.

Bu hareketi bile benim bir hiç olduğumun göstergesiydi.

Eve yürürken ağır duygular ile savaşıyordum. Bu savaşta gözyaşlarımı kurban ediyordum.

GÜZEŞTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin