Çay karıştırma sesleri odanın sessizliğinde ki tek gürültü olurken arada bir çatırdayan soba bu gürültüye eşlik ediyordu.
Herkes uykulu uykulu kahvaltısını yaparken, son kalan zeytini Arslan alacakken son olduğunu görünce almaktan vazgeçip peynire uzandı. Sanırım Uğur abi zeytini çok sevdiği için ona bırakmıştı. Zaten saniyeler sonra Uğur abi elindeki notu okurken fark etmeden elini zeytin kabına atıp sonuncusunu da ağzına alıp çiğnemeye başladı.
"Uğur iyi çalışıyorsun ha." dedi Alp abi sırıtarak. Hepsinin yaşı ortalama yirmi beş falandı. Sanırım kaldıkları dersler vardı.
"Bu seferde geçemezsem boku yedim." dedi gözlerini nottan ayırmadan.
"Evet, yaşın geldi geçiyor hâlâ üniversite okuyorsun." Fuat abi domatesi yerken konuştu. Arslan onlarla ilgilenmiyordu.
Arslan ile göz göze gelince birkaç saniye takılı kaldık, bakışlarını ilk çeken oydu. Derin bir nefes aldım ve sıcak çayımdan bir yudum aldım. Arslan son lokmayı ağzına atıp çayını kafasına dikti ve elini birbirine sürüp ayağa kalktı.
"Afiyet olsun size, ben derse gidiyorum." dediğinde çayımı bırakıp ona baktım.
"Ben de seninle gelebilir miyim?" bakışlarını bana çevirdi.
"Senin ne işin var okulda?" dediğinde yavru köpek bakışlarımı gönderdim.
"Ne olur, çok sıkılıyorum evde. Ne zamandır içeride oturuyorum." dediğimde bu sefer arkadaşlarına döndü. Bana bakanlara hevesle kafamı salladım. Bir süre sessizlik oldu.
"İyi, tamam." dediğinde büyükçe gülümsedim ve ayağa kalktım. O bana aldırmadan kapıya doğru ilerledi. Kahvaltı masasında oturanlara gülümseyerek peşinden gittim.
O postal tarzı botunu giyinirken, ben de botumu giyindim. Ben tam bana verdikleri monta uzanırken o da kaşe montunu alacaktı ki kollarımız birbirine karıştı. Bakışları bana döndüğünde ben yutkunarak kolumu çektim. O da montunu hızla montunu alıp üzerine seri bir hareketle çekerken, ben de kendi montumu giyindim.
Kapıyı açıp apartman gibi olan yerden çıkıp dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım. İki kere ekmek almak dışında hiçbir yere gitmemiştim uzun süredir.
"Yürü bakalım." dedi tesbihini kaşe montunu cebinden çıkarıp gözlerini kısıp önüne bakarken. Kafamı salladım ve o yürümeye başlayınca hemen yanında yürüdüm.
"Senin geldiğin zaman diliminde adalet sistemi nasıl?" diye sordu biraz ilermeye başlarken. Biraz dalgaya alarak soruyordu ama kendisi hukukçu olduğu için bu konular ilgisini çekiyor gibiydi.
"Şimdiki sistemden bir farkı yok. Hâlâ adalet tam olarak yerini bulmuyor. İdam cezası kaldırıldı bir tek." dediğimde bakışlarını bana çevirdi. Şaşırmış olmalıydı.
"Şu zamanda suçsuz insanlar idam edilirken, gelecekte asıl idam edilmesi gerekenler krallar gibi yaşıyordur tabi." dedi tesbihini ters düz ederken. Kendisinin de suçsuz insanlardan biri olduğunu bilmeden.
Kalbime bir ağırlık çökerken bakışlarımı yere indirdim. Gözlerimin dolmasına yine engel olamamıştım. Onun ölmesini istemiyordum, bu kalbimi acıtıyordu.
Minibüse bindiğimizde ikimizde sessizdik. O bacaklarını hafifçe ayırıp tesbihini çevirirken okulundan olan birkaç kişi ile selamlaştı. Ben görmemiş gibi etrafa bakıyordum.
Herkes o kadar efendi bir şekilde giyiniyordu ki, keşke moda hep böyle kalsaydı. Resmen minibüste eski püskü de olsa takım elbiseli adamlar vardı. Bazı absürt gençlerde vardı elbette ama o bile bizim neslin en efendisine eş değerdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/248141694-288-k342803.jpg)