Bölümü numbpoo 'ya ithaf ediyorum ❤️
"Selamün aleyküm Arslan." kirlenmeye yüz tutmuş mavi önlüğü ile selam veren manavcıya bakışlarım kaydı.
"Aleyküm selam abi."
Elindeki elmaları tek tek yerleştirirken Arslan'a gülümseyerek bakan adam elmaları dizmeye devam edecekken benim huysuz bakışlarım ile birkaç saniye duraksadı. Anında bakışlarımı çekip asıl hakeden kişiye yani Arslan'a baktım.
Bana aldırmadan başı dik, millete selam vererek ilerliyordu. Bugün krem rengi boğazlı bir kazak giyinmişti ve her zamanki kaşe montu vardı üzerinde.
"Ben kararlıyım." dedim inatla. Sesimi duyunca bana bakmadan gözlerini devirdi ve bıkkınca bir nefes aldı.
"Ben de." dedi sakince.
Sabahtan beridir basının etini yiyordum bir yerde çalışmama yardım etsin diye. Çünkü artık evde oturmaktan sıkılmıştım. Yıldızlar zaten akşamları çıkıyordu ve o zamana kadar evde boş boş oturuyordum. Çok fazla dışarıda çıkamıyordum, çıkarsam sadece onlarla beraber okula gidiyordum.
Son zamanlarda beni okula götürmeyede çekiniyordu çünkü Seyfi Tekin'i öldürmeye teşebbüs ettiğim için bir daha yapacağımı düşünüyordu. Ama ben çoktan pes etmiştim. Yıldızlar harici hiçbir şey bizi kurtaramazdı.
"Kimliğin bile yok. Nasıl bir işte çalışmayı düşünüyorsun?" dedi minibüs duraklarına gelirken. Şansımıza bana göre eski duran toplu taşıma aracı trafikte yavaş yavaş geliyordu. Gözlerimi Arslan'a çevirdim.
"İşte bu yüzden senden yardım istiyorum. Reis değil misin yap bir şeyler." kaşlarını kaldırıp bana baktı.
"Adı üstünde bir reisim. Neden merdiven altı iş çevireyim?" gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Sanki uyuşturucu sat demiştim.
"Sana torpil yap demiyorum ya da resmi olmayan bir şey. Tabi resmiyetsiz oluyor ama napalım şartlar böyle. Ben de ona göre para alırım. Ama yeter ki artık evde durmayayım."
Gözlerimin içine birkaç saniye baksada minibüs gelince yeniden nefesini sıkıntılı bir şekilde verip elini belime hafifçe koyup beni minibüse yönlendirdi. Aşırı inatçı bir çocuktu.
Kalabalık minibüse binip arkaya doğru ilerledim ama orada bile yer yoktu. Herkes birbiriyle akraba olmak istercesine yapışık duruyordu. Arslan bindiğinde cüzdanından ikimizin ücretini çıkarıp uzattı. Yeniden yanıma gelip cüzdanını cebine koyarken gözlerinin içine ters ters baktım.
"Bak çalışsam senden para almama gerek kalmayacak." dedim ama o sinirle kapattığında omuz silkip kafamı cama çevirdim.
Sinirli oluşumu hissetmiş gibi biraz daha yaklaştı bana. Ona yüz vermeyecektim çünkü hiçbir zaman benim istediklerimi yapmıyordu. Bir süre yüzüne bile bakmadan dışarıdaki güzel manzarayı izledim. Sürekli içimden 'eskiler çok güzel be.." diyordum.
Kenardaki direkten tutarken Arslan'ın eli hemen benim altımdaydı. Bilerek elini biraz daha yukarı çıkarıp tenime temas ettiğinde alt dudağımın iç kısmını ısırıp gülüşümü durdurmaya çalıştım. Sinirli bile olamıyordum bu çocuğa.
Gözlerim ona kaydığında onun da dışarıyı izlediğini gördüm ama dudaklarının kenarı kıvrılmıştı. Öyle güzel gülüyordu ki insan bakmaya kıyamıyordu.
Sevgiyle iç çekip kimse anlamasın diye kafamı biraz yana çevirdim ve o sırada geçen sefer minibüste gördüğüm kızın yine Arslan'a baktığını gördüm. Yine aynı şekilde bakıyordu ve yine aşırı güzeldi.
Bu bakışları ilk gördüğümde bu kadar kıskanmamıştım ama şimdi Arslan'ın elinden tutup beğeni dolu bakışlardan kaçırmak istiyordum. Bir karın ağrısı vardı, belliydi.
Arslan o günün aksine bir kere bile dönüp bakmamıştı. Minibüsten inene kadar ufak dokunuşlar ile elimi okşamıştı ve bu durum acayip derecede mayıştırmıştı beni.
Minibüsten inip fakülteye giderken Arslan yine sadece önüne bakıyor ve kollarını hafifçe sallayarak yürüyordu. Reis olduğu her halinden belliydi. Onun yanında biraz küçük kalıyordum ama olsundu.
"Derse girmek istemezsen kafeteryada oturabilirsin," dedi yan yan bana bakarken. Ofladım.
"Seri katil değilim Arslan. Sıradan kuş gibi uçup arı gibi sokmayacağım o idam hükümcüsünü." dediğimde dudakları kıvrıldı ama anlamayarak yüzüme baktı.
"Bunlar nasıl laflar ya. Hem ne idamcısı?" sizin idam hükümlerinizi veren insan demeyi çok isterdim ama şu an ne sırası ne de zamanıydı.
"İçimden geldi bir anda." dediğimde amfinin kapısına varmıştık.
İçeri girdiğimizde Arslan'ı gören ülkücü tayfası anında başına üşüşmüştü. Acayip derecede seviliyordu ve bu durum hoşuma gidiyordu.
"Reis hoş geldin." dedi içlerinden biri, Arslan sırasına geçerken onlarla sohbet etti ama bir yandan da onu takip etmemi söyleyen bakışlarını üzerimden hiç eksik etmemişti.
Ben yanına oturmuşken o arkadaşları ile konuştuğu için sıkılmıştım. Bir süre sonra içeri Seyfi Tekin ve Solcu Barış geldi gülerek. Katili ile gülüşerek konuşuyordu ve bu durum aşırı derecede tüylerimi ürpertiyordu.
"Bakma o tarafa." dedi Arslan beni uyararak. Çocuğun gözünde iyice katile dönmüştüm.
"Hiçbir yere bakmayayım. Sıkıntıdan öleyim " bilerek böyle demiştim ki ne kadar sıkıldığımı anlayıp biraz da olsa yumuşasın.
Zaten dersin ortalarına doğru tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Konuşsa sıkıntı olmamasına rağmen önündeki defteri alıp yüzüklü güzel eliyle bir şeyler yazıp daha sonra bana uzattı.
Bakışlarım ona döndüğünde bana değil hocasına bakıyordu. Ağır bir şekilde gözlerimi deftere çevirdim ve güzel bir el yazısı ile yazılmış olan cümleyi okudum.
İstediğin olsun, suratını asma.
Cümleyi okur okumaz zaten gülümsemiştim. Elinde çevirdiği kalemi alırken dudaklarının kenarı kıvrıldı. Onun hemen altına ben de begenmediğim el yazısı ile cevap verdim.
Teşekkür ederim
Seni çok seviyorum.Alta bir de kendi imzamı atıp ona çevirdim defteri. Onun yakınında kimse olmadığı için rahattım. Bakışları deftere kaydı ve okurken gülümsemesi daha da büyüdü.
Daha sonra defterin yazı kısmından yırttı. Kaşlarımı çatıp bakarken seni seviyorum dediğim kısmı biraz yamukta olsa yırttı. İki kat haline getirip cebinden cüzdanı çıkardı ve içine koydu.
O an ona öyle hayran dolu baktım ki... Yüzüme karşı beni sevdiğini defalarca söylese bile bu kadar derinden hissetmezdim.