34- BÜYÜCÜ VE BÜYÜLENEN

21K 2.4K 623
                                    

Geçmişin korkunç izleri şekil ve olay değiştirse bile hâlâ ensemizdeydi. Bizi takip ediyordu ya da biz bu döngüyü takip ediyorduk.

Eren Ersan geçmişte Uğur'u somut bir şekilde vuruyordu. Şimdi ise sevdiği kadın ile beraber olarak kalbinden vuruyordu. Zaman ve şekil değişiyordu ama yaşanacaklar er ya da geç karşımıza çıkıyordu.

Yeniden yemek masasına dönmek istesem de adım atacak halim bile yoktu. Restorantın bahçesinde, en köşede bacaklarımı kendime çekmiş geçmiş ve şimdinin arasında sıkışıp kalmıştım.

Bu yaşananlar çok fazla geliyordu zihnime, fikrime hatta kalbime. Bütün acıları ve aklımın bile zaman zaman almadığı gariplikleri hapsettiğim kalbim, acıysıyla kendini yavaş yavaş belli ediyordu.

Büyük depremler meydana gelmeden önce yaşanan artçılar gibi, dünyalar başıma yıkılmadan önce yavaş yavaş yıkılıyordu tüm düşüncelerim, umutlarım ve hislerim.

Arka kapının açılma sesini duydum, belki sıradan bir müşteriydi. Ama ilk duraksayan, sonradan bana yaklaşan adım seslerini duyduğumda tanıdık birinin olduğunu anladım. Bir çift siyah ayakkabı tam başucumda durduğunda kafamı kaldırıp kimin geldiğinde bakmaya bile mecalim yoktu.

"Hazar?" Arslan'ın sesini kulağıma ilişti, gözlerimi kapatıp onunla yaşadığım en güzel anıya gitmek istedim. Ama en güzel anımız bile pusluydu.

"İyi misin?" diye sordu, her şeyden habersiz. Onun bir suçunun olmadığını biliyordum ama içimde biriken öfkeye engel olamadım.

Neden bana yardım etmiyordu? Buradaydı işte, nefesini hissediyordum. Arslan'dı o, herkese yardımcı olan Arslan. Bana neden yardımcı olmuyordu?

Sinirle kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Öyle güzeldi ki, bir de güzelliğine ağlamak istedim.

Ne olur beni hisset artık Arslan çünkü senin her yabancı bakışında ben daha da küçülüyordum.

"İyi değilim." acı dolu düşüncelerimin aksine sesim öfkeli çıkmıştı. Arslan'ın kaşlarını kaldırıp yüzüme baktı.

"Bir şey mi dedi biri?" direkt aklına bu gelmişti. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp dümdüz önüme, olmayan bir noktaya baktım.

"Kimse bir şey demedi." bacaklarımı biraz daha kendime çektim.

"Neden iyi değilsin o zaman?" o sordukça daha fazla sinirleniyordum. Ona sinirlenmeye hakkım yoktu ama hislerime engel olamıyordum.

"Sana ne? Gitsene içeri, geleceğim ben sonra." derin bir nefes aldı, gitmek yerine bana bakmaya devam etti. Yüzünü göremiyordum ama iki elini beline koydu. Saniyeler sonra ise bir elini belinden çekip bana uzattı.

"Hadi kalk." dedi, neden benimle ilgileniyordu?

"Hayır." huysuz bir çocuk gibi konuştuğumda bıkkın, sesli bir nefes daha bıraktı gergin ortama.

"Bebe, üşüteceksin." dediğinde ense köküme yoğun bir acı saplandı, saç diplerim bile iğne gibi batmaya başladı. Bebe mi?

Geçmişte, ilk tanıştığımız zamanlarda hitap ettiği gibi 'bebe' demişti.

Kafamı kaldırıp heyecanla suratına baktım, onun yüz ifadesi düzdü ve hiçbir şeyden haberi yoktu. Ona heyecanla baktığımı fark edince yavaş yavaş kaşları çatıldı ve anlamayarak yüzüme baktı.

"Ne oldu?" dediğinde hiçbir şey demedim.

Uzattığı sağ eline baktım, işaret parmağında bulunan yara izini görüyordum. Sağ elimi ona uzattım ve kendi yara izimi üstüne getirdim. Sanki elektrik çarpmış gibi yüzünü buruşturdu.

Elini geri çekmezken ondan güç alarak ayağa kalktım. Yara izi nasıl bir etki bıraktıysa büyülenmiş bir vaziyette bana bakıyordu. Elimi onun elinden ayıramıyordum.

"Arslan," sevgilisinin sesi uzaktan gelirken sırf zor durumda kalmasın, kalmayalım diye elimi onun elinden çekmek için geri çekildim.

Arslan refleksle bir milim kadar oynadığım elimi daha sıkı tuttu, bırakmak istemiyor gibiydi. Gözlerini benden ayırmıyordu.

Kalbim maraton koşmuşum gibi ararken sevgilisi bir daha seslenince sanki dünyaya geri dönmüş gibi etrafına bakındı. Açılan kapının sesiyle elimi yavaşça bıraktığında ben hâlâ onun güzel suratına bakıyordum.

"Ay neredesiniz? Sizi arıyorum ben de. Gidip bir bakayım dedin daha gelmedin." dedi neşeli sesiyle. Yanımıza geldiğinde gözlerimi Arslan'dan ayırdım. Merve'nin gözleri ikimiz arasında gidip geldi. Normal bakıyordu. "Hadi, toparlandık gidiyoruz."

Arslan kafasını salladığında kapıya doğru döndüm. Merve onun elini tutup parmaklarını birleştirdiğinde bu görüntüyü görmemek için adımlarımı hızlandırıp bahçe kapısını açıp içeri girdim.

Dakikalar sonra Arslan ve o geldi. Arslan hâlâ düşünceli duruyordu, kaçamak bakışlar atıyordu bana. Bu herkes evlerine dağılıncaya kadar sürdü.

Hissediyordu, bundan emindim.

GÜZEŞTE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin