Akşamın soğuğu çıplak kollarıma vururken, kollarımı birbirine sararak aslında normalde çok hakim olduğum ama şimdi tanıyamadığım sokakta geziniyordum.
Hiçbir şeyim yoktu, daha doğrusu sokakta kalınınca nereye gidileceğini bile bilmiyordum. Zaten şu gecenin yarısı nereye gidebilirdim ki? Sabahı beklemem gerekiyordu.
"Ya madem geçmişe gönderilmek gibi akıl dışı bir olay gerçekleşiyor, bari bir özel güç verselerdi." takırdayan dişlerim ile kendi kendime söyleniyordum.
"En azından bir montum olsaydı.." dedim üzgün bir ses tonuyla.
Arslan beni evden kovduktan sonra, mecburen çıkmıştım o binadan. Onu da anlıyordum, muhtemelen orada önemli şeyler konuşuyorlardı ve benim gibi değişik şeyler söyleyen birini yanında tutmak istemiyordu.
Ama en azından bir mont ve biraz para verselerdi. Zaten belkide hayatımın aşkı o değildi. Bir kıza böyle hissetmem gerekirken neden onun aşkım olduğunu düşünmüştüm ki... Aşık olacağım kızı bulmam gerekiyor olabilir.
Kendimi kandırıyordum, onu gördüğüm anda yüreğimde yanan ateşin başka açıklaması olamazdı. Yıldızı görüp dilek dilediğim anda hissettiğim duyguları, gözlerinin içine baktığımda hissetmiştim.
Ara bir sokağa girdiğimde, derin bir nefes aldım. En azından uyuyacak bir yer bulmam gerekiyordu. Sabaha kadar donmamak için.
Sokakta ilerledikçe bir cam sesi gelince bakışlarımı yanda duran üç tane benim yaşlarımdaki çocuğa çevirdim. Kafaları iyi değil gibiydi. Üstlerinde öyle eski kıyafetler vardı ki, bizim zamanımızda dilenciler bile daha iyi giyiniyor olabilirdi.
"Neye bakıyorsun?" sanırım uzunca bir süre bakmış olacaktım ki, gözlerine batmıştı. Bakışlarımı çekip yürümeye devam ettim.
"Kime diyoruz!" diye bağırdı onlardan biri. Bana diyorsunuz ama korkuyorum işte. Gece gece bir de bu belaya bulaşmadığım kalmıştı. Kendimi izlediğim dizilerdeki salak dizi karakterlerine benzetmiştim.
"Amına koduğuma bak sen." kelimeleri yuvarlayarak söylüyordu. Bunlar sadece laf atan ve haraç kesen içkicilere benzemiyorlardı. Daha tehlikeli duruyorlardı.
"Özür dilerim, bakmadım size." diye mırıldandım ve yürümeye devam ettim. Kendime sarılarak hızlı bir yürümeye başladığımda arkamdan hâlâ seslenmeye devam ediyorlardı ve sesleri uzaklaşmıyordu. Çünkü arkamdan geliyorlardı!
"Bana bak lan!" dedi kolumdan çekip beni kendine çevirirken. O kadar pis kokuyorduki yüzümü buruşturmadan edemedim.
"Ne var be, bırak beni!" ani gelen erkeklik ile kaşlarımı çatıp konuştuğumda bunu beklermiş gibi yüzüme yumruğunu geçirdi birden.
Yanağıma saplanan acıyla kafam sağa doğru düşerken, o küfürler mırıldanıyordu. Diğer arkadaşlarıda gelirken gözlerimi irileştirip arkaya doğru bir adım attım.
Onlar küfürlerini sıralarken ben koşmaya başladım. Başıma gelmeyen bir bu kalmıştı, şimdi tam olmuştu işte.
Hızlı hızlı koşarken diğer yandan arkaya doğru bakıyordum. Ara sokağa girdiğimde burada birkaç tanede olsa insanın olduğunu gördüm.
Yaşlı bir amca geçerken onu boşverip dört kişinin bir binanın önünde sigara içerek konuştuğunu görünce o tarafa doğru koştum. Onlardan yardım dilenecektim.
Tam yaklaşmıştımki, Arslan ile göz göze gelince adımlarım yavaşladı. Bana kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Elinde sigarası ve yanında bıyıklı kendi yaşlarında üç kişi vardı.
Birkaç saniye bakıştık, ama onun yanına gitmeyi cesaret edemedim o an. Ya da gururuma yediremedim bilmiyorum... Bakışlarımı ondan çekip ara sokağa girdim.
Ben biraz ilerlemiştimki arkamdan o çocukların seslerini duydum. Yahu madem kafanız güzel, sızıp kalın bir köşede. Neden beni takip ediyordunuz mi bu kadar..
"Yoruldum ya.." nefes nefese konuştum. Artık koşarken canım yanıyordu ve nefesim kesilmişti.
Refleks ile durup biraz eğildim ve elimi dizlerime koyup nefeslendim. Arkaya bir bakış attığımda çocukların bana yaklaştığını gördüm. Kaçacak gücüm kalmamıştı.
Nefes seslerim sokakta yankılanırken, onların ben durduğum için soluk soluğa yürüyerek yanıma gelmelerini bekledim.
İçlerinden biri cebindeki çakıyı çıkardığında, gözlerimi kapattım. Ne onlara karşılık verecek gücüm vardı, ne de kaçacak. Sadece bekledim. Belki de burada ölürsem, kendi zaman dilimine gidebilirdim.
"Şerefsiz çocuğu..." diye tısladı içlerinden biri. Sadece içki içmedikleri belliydi, başka bir şey de kullanıyorlardı.
"Yeter, bitsin.." diye mırıldandım. Yoksa kafayı yiyecektim.
Bir ıslık sesi geldiğinde, kaşlarım çatılmıştı. Gözlerimi yavaşça açtığımda, sokak lambasının ışığı üzerine vuran Arslan'ı görünce kalbim hızlı hızlı atmaya başladı.
"Dağılın." dedi kendinden emin bir sesle.
Çocuklar birbirlerine baktılar, daha sonra kaşe montlu Arslan'a döndü yine bakışları. O yaklaştıkça, o kafayla bile olsa sanki gelenin kim olduğunun farkına varmışlardı.
"Arslan abi.." dedi bana bıçak çeken çocuk. Arslan çatık kaşları ile çocuklara bakıyordu.
"Dağılın dedim." dediğinde çocuklar bu sefer ikiletmeden, sarsak adımlarla onun yanına yaklaşmadan geldiğimiz yönden hızla ilerlemeye başladılar.
Arslan birkaç adım sonra önüme geldiğinde, yüzüne baktığımda yine o his tüm vücudumu sarmıştı. Boyu 1.90 kadar vardı ve benim boyum sadece 1.75'ti.
Başı dik bir şekilde birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Sokak lambası kumral saçlarına vuruyordu. Sarı ışık vurduğu için saçları sarı görünüyordu.
"Gel." dedi kafasını hafifçe yana oynatarak.
Ardından gözlerini benden çekmeden arkasını döndü. Elini kaşe montunun cebime koyup yürümeye başladı. Dönüp arkasına bakmıyordu bile.
Birkaç adım ilerlemişken, ona yetiştim. Yanından yürürken kaçamak bir bakış attım. Kollarımı birbirine sarıp okşarken bana yan bir bakış attı.
"Teşekkür ederim." dedim yutkunurken. Cevap vermedi.
Ardından adımlarını durdurdu, bende birkaç adım sonra durdurduğumda ona dönüp baktım. Montunu çıkarıyordu, altında bir siyah kazak vardı.
"Giyin bunu çocuk." dedi montunu bana uzatırken.
"Sen?" diye sorduğumda üzerindeki kazağı gösterdi.
"Benim üstüm kayım(sıkı), sen giyin." dedi birkaç adımda yanıma gelip.
Derin bir nefes alıp gözlerinin içine baktım, daha sonrada elindeki montu alınıp giyindim. Onun sıcaklığı ile ısınmıştım.
Daha sonra hiç konuşmadan yürümeye devam etti, bende onun peşinden ilerledim. Şimdi üşümüyordum.