"Hazar sözümden çıkma tamam mı?" Arslan bininci uyarısını yaparken yoğun gürültü eşliğinde kafamı salladım.
Bakışlarımı ortamdaki insanlara çevirdiğimde hepsi birazdan hilal taktiği ile savaşa katılacak gibi duruyordu. Oysa ki sadece eğlenmek için buluşmuşlardı. Neredeyse çoğunun ülkücü bıyığı vardı.
"Rakıları kim getiriyordu Ufuk?" diye sordu içlerinden biri.
"Mehmet getirecek reis." dediğinde adam kafasını salladı. Buradaki reis sadece Arslan değildi.
Küçük bir mekanda buluşulmuştu, İstanbul'daki nostalji kafesi vardı bir tane aynı ona benziyordu ama tek sorun onların nostalji konsepti yapmamasıydı.
"Reis sen ayarlıyor musun bu köy okulu işini?" diye sordu hemen yanımızda oturan adam. Arslan'a demişti bu sefer. Arslan geriye yaslanmış sigarasını içerken kafasını olumlu anlamda salladı ve dumanı mekana saldı.
"Ayarlıyorum, birkaç solcu da katılacak. Onların imzası gerekli ama daha yanımıza gelmediler." dediğinde birkaç kişi güldü.
"Sürüden ayrılanı kurt kapar, farkında oldukları için gelmiyorlar." dedi hafif kilolu adam. Aynı bizim çarşıdaki Hasan Dumanoğlu dondurmacısının logosuna benziyordu. Bıyıkları ve hafif kilosu ile çok tatlı duruyordu. Kendimi tutamayıp güldüğümde bakışları bana kaydı. Diğerleri gibi esprisine gülmediğimi anlamıştı. Göz kırptı neye gülüyorsun anlamında.
"Hasan Dumanoğlu diye biri var ona benziyorsun." dediğimde kaşları çatıldı.
"Babamı nereden tanıyorsun?" dedi garipsiyerek. Gülüşüm anında solmuştu, Arslan bakışlarını bana çevirdi.
"Ben, bilmiyorum..." dedim aniden gelen soruyla. Nasıl olsa bilmiyor diye öylesine söylemiştim ve şimdi ne diyeceğimi bilemiyordum. "Bir yerde gördüm sanırım."
Bana garip garip baksa da ardından bakışlarını çevirdi. Arslan'a baktığımda çocuğunun patavatsızlığına kızan babalar gibi bakıyordu. Biraz daha ona yaklaşıp masum masum yüzüne baktım.
"Nereden bileyim babasının olduğunu?" dedim kendimi masum göstermek için. Sigarasının külünü dökmek için masadaki küllüğe uzandı. O sırada kokusu burnuma dolmuştu.
"Bazen ermiş biri olduğunu düşünüyorum." dediğinde sırıttım.
"Bu tipimle ermiş biri olduğumu düşünüyorsun ama gelecekten geldiğime mi inanmıyorsun?" yeniden yerine yaslanırken çatık kaşları ile yüzüme baktı.
"Ne varmış yüzünde? Fıstık gibisin." gülüşüm yeniden solmuştu. Bu eski devirdeki adamlar beni iyice mala çevirmişti.
"Teşekkür ederim." diye mırıldanıp kafamı yana çevirdim. Fena halde utanmıştım çünkü sevgili gibi olduğumuzdan beri arada bir böyle laflar ediyordu ve ben aşırı derecede utanıyordum.
Kapıdan içeri Fuat, Alp ve Uğur abi girdiğinde bakışlarımı onlara çevirdim. Sonunda tanıdık bir yüz görmek iyi gelmişti. Üçü de konuşarak yanımıza geldiler. Uğur abi yanıma otururken diğerleri ortaya dağılmışlardı.
"Uğur kapıyı kontrol ettiniz mi çıkarken?" dedi Arslan eğilip yanımdaki beden ile konuşurken.
"Ettik reis merak etme sen." Uğur abi o sırada etrafa göz gezdirip tanıdıklarına selam veriyordu.
"Bir baksaydın evde miydim diye abi." kendimce espri yapıp güldüğümde gülen yüzünü ekşitip bakışlarını bana çevirdi.
"Eğer 2020 yılında böyle espriler yapılıyorsa ben o yıla girmem." dediğinde kahkaha attım. Birden çok fazla kendimi kaybedip güldüğüm için fazla ses çıkmış olacaktı ki millet dönüp bana baktı. Yine anında utanmıştım.
"Yaa öyle kızarırsın yavrucak." dedi Uğur abi sırıtarak.
Tam ona cevap verecektim ki birden yıl kavramı beynime doluştu. Daha önce bunu hiç düşünmemiştim. Burada geçirdiğim her saat mi etki ediyordu yoksa gün mü... Belki de yıl. Her şey daha karışık olurken aşırı derecede beynim yorulmuştu.
Ben geldikten beri kaç gün oldu bilmiyordum ama eğer gün olarak hesaplanırsa annem ve babam delirmiş olmalıydı muhtemelen. Çünkü aylardır burada olduğumu biliyordum.
"Ne düşünüyorsun öyle?" dedi Arslan kulağıma eğilip. Onun nefesini hissedince irkildim.
"Hiç, aklıma bir şey geldi." dediğimde üstelemedi.
On dakika sonra içkiler geldiğinde herkes daha fazla keyiflenmişti. Ben de keyiflenmiştim çünkü belki içersem bu güzel günde aklımdaki düşüncelerden bir anlığına olsa da kurtulabilirdim.
"Arslan ben de içeceğim." dediğimde kendisine rakı alırken kafasını çevirmeden baktı.
"Emin misin? Çarpmasın?" dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Sıkıntı olmaz, dayanaklıyım." dedim, yalandı. Bir birayla bile sarhoş olan biriydim.
"İyi, peki."
Önüme bir rakı bardağı koyarken gülümseyerek elime aldım. Onlarla beraber tokuştururken bir yudum aldığım anda yüzüm buruştu. Uğur abi anında gülmeye başladı.
"Allah aşkına velet sen içme. Evde kusmuğunu temizleyemem." dediğinde gözlerimi devirdim.
"Karışma Uğur abi." dediğimde sanki dibinde değilmişim gibi biraz daha yaklaştım beni öpen adama. Sevgilim diyemiyordum çünkü emin değildim.
Kolunu arkamdaki yaslanma yerine yaslayıp parmak ucuyla ensemi okşamaya başladı. Dudaklarımda bir gülümseme varken bu seferde onun güzelliği için bir yudum aldım.
İçki değişik bir şeydi. O kadar kötü tadı olmasına rağmen biraz daha içmek istiyordu insan. Kafası iyi olana kadar içmek.
Bir saat kadar sonra artık saçma sapan şeylere kahkaha atmaya başlamıştım. Herkesin kafası güzel olmuş gibiydi. Onlar yanında başka içkilerde içiyordu çünkü. Arslan gibileri ise hala dimdik ayaktaydı.
"Hazar yeter." dedi Arslan elimden bardağı alırken. Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Yok, hayır. Yetmez." kelimeleri düzgün bile söyleyemiyordum.
Yüzüm alev alev yanarken, midem bulanıyordu. Gözlerimi kapatıp açtım ve yerimden kalkmaya çalıştım. Başım dönse de zafer kazanıp ayağa kalktığımda Arslan bileğimden tutup oturtmaya çalıştı.
"Otur." artık emir veriyordu. Kaşlarım çatıldı.
"Bırak beni." dedim ama gözlerinin içine bakınca birden ağlayasım gelmişti. Tüm yaşanacaklar gözümün önüne gelirken burnumu çektim.
"Eve gidelim." diye mırıldandım. Tam şuan eve gitmek istiyordum. Arslan derin bir nefes aldı ve dişlerini sıkıp işaret parmağı ile az önce oturduğum yeri gösterdi.
"Otur, gideceğiz birazdan."
Omuz silktim ve yürümeye başladım. Ama öyle sarsak yürüyordum ki sürekli etrafa çarpacak gibi oluyordum. Mekanın çıkışına geldiğimde aynı benim gibi ayakta zor duran birini gördüm. Ayağı yere takılıp düştüğünde elimde olmadan ona kahkaha atmaya başladım. Neden düştüğünü anlamazken bana masum masum baktı ve ardından o da gülmeye başladı.
"Ne gülüyorsun lan?" dediğinde iki adımda yanına gidip omzuna dokundum.
"Hadi kalk beni eve bırak." omzundan öyle dürtüyordum ki çocuk sarsılıyordu.
"Tamam, götüreyim." dedi elini bana uzatıp. Onun elinden tutup kapanmak üzere olan gözlerimle yukarı çektim. Ayaga kalktı ama daha sonra ikimiz de dengemizi kaybedince belimden tuttu, ben de onun kolundan sıkıca tuttum.
"Ben yapamayacağım sanırım." dediğinde koluna vurdum.
"Hadii götür beni." dediğimde sırıtarak kolumdan beni kendine yasladı.
"Emrin olur."
Gülerek kafamı omzuna koydum, kafam omzundayken gözlerim önümüzdeki bedene kaydı. İlk başta kaşe montu, sonrada bizi sinirden deliye dönmüş gözlerle izleyen Arslan'ı gördüm. O an sanki soğuk su suratıma çarpmış gibi ayılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZEŞTE
Novela Juvenil[TAMAMLANDI] "Yıldızlar...onlar seni gerçek aşkına götürecek."