8. Bölüm

446 326 42
                                    

Ay baya zaman oldu canım okurlarım. Özlemişim vallahi yazmayı xDxD. Sınav haftam olduğu için wattpadde bir hafta aktif olamadım ama uzun bir bölümle karşınızdayım. Bu müziği dinlerken aklıma sürekli Rüya geliyor sizde anlayacaksınız, dinlemeniz dileği ile.

Keyifli okumalarr..... 😘

yorum ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen...


*Bütün söyledikleri kafamda dolaşıyor. Aklımdan çıkmıyor.*



Düşünceler sağanak bir yağmur gibi beynimi ele geçirmekte geç kalmamıştı. Bununla beraber alışık olduğum üzüntü hissi ise içimde her zaman ki gibi kendini belli ediyordu.

Üzerinde yazılarını zorla okuduğum küflenmiş kâğıdı elime alırken, bilmem kaçıncı kez tekrardan okudum.

Yutkunduğumda boğazımdaki sert yumru geçmek bilmemişti. Annem, doğduğumdan beri görmemiş olduğum annem, benim bir gün bunu bulmam ümidiyle yirmi üç yıldan beri burada olan kutuyu saklamıştı.

Düşüncelerime ve üzüntü hissime pişmanlıkta eklenmişti şimdi. Bu mirası sürekli reddetmiştim oysaki baştan kabul etseydim bu kutuyu bulur annemi de yerinde huzurlu bırakırdım.

Annem babamın söylediği kadarıyla bedeni doğumu kaldıramadığı için vefat etmişti. Babama onun hakkında bir şeyler sormaya da çekiniyordum hep. Ne zaman yanına ilişip annem hakkında bir şeyler sormaya çalışsam derin bir hüzne kapılırdı. Bu da ona yaklaşmamı daha çok zorlaştırırdı.

Göz pınarlarım yaşlarla dolarken önümü göremez olmuştum. Yüreğim sızlıyordu. İkisini de o kadar özlüyordum ki... Anneme bir kez olsun sarılmayı, anne kokusunun nasıl bir şey olduğunu görmek isterdim. Ben de kendi öz annemle kavga edip sonra da sarmaş dolaş olmayı isterdim...

Kendime gelmek için derin bir nefes çekerken oksijen kokusu yerine rutubet olması pek fayda sağlamıyordu.

Elimde ki çürümüş kâğıdı yere bırakırken kutuyu yerinden çıkardım. İçinde beni ne beklediği hakkında bir şeyler yürütsem de elbette ki kesin bir şey yoktu bu yüzden beklemeyi keserek kapağını yavaşça açtım.

Bıçak? Bıçak mı? Pekâlâ, bıçak hiç aklımda yoktu. Daha çok; antika bir eşya, fotoğraf, dizilerde ki gibi mektuplar. Ama bıçak... Değişik bir aile yadigârıydı.

Elime aldığımda çevirerek incelemeye başlamıştım. Tek taraflı olan bıçak ok gibi bir uca sahip küçük bir şeydi. Kabzası altın, ucu ise gerçek gümüş gibi görünüyordu. Üstündeki işlemelerle oldukça güzel bir görünüme sahipti.

Neden bu kadar yıl boyunca sadece bir bıçak koymayı düşünmüştü ki?

En azından kendi hakkında bir şeyler yazılı olsaydı içimde ki şüphe ve meraklar da geçerdi. Sıkıntıyla iç çekerek bakışlarımı yere sabitleyip, dudaklarımı kemiriyordum.

Bıçağı çevirmeye devam ederken gerginlikten sıktığımın farkında bile değildim ki keskin sesle korkarak karşımda ki duvara fırlatmıştım hızla. Yaptığım ani refleks yüzünden başıma korkunç bir migren girerek, geçmek nedir bilmiyordu.

"Bu onun olmalı, küçük ama kullanacağından eminim."

"O bunlarla uğraşmayacak Leyla..."

Beynimde dolaşan sözlerle anlamayarak etrafıma bakındım herhangi biri var mıydı diye. Boğuk sesler artık anlaşılmayarak kafamda büyük bir gürültü kirliliğine sebep olmuştu. Acı yerini korurken avuçlarımla şakaklarıma vurmaya başladım.

 SERUM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin