24| anlamak

260 24 145
                                    

"Ben yardımsever ve iyiydim; acı beni iblis yaptı. Beni mutlu et ki, yeniden erdemli olayım." -frankenstein, 120

• • •

Bay Kang deponun kapısının kilidini bir hınçla açınca kırık ışık huzmeleri merdivenleri zorlukla aydınlatmıştı. Öfkesinin arttırdığı gücünü kullanarak kocaman ellerini yakama yapıştırmış, beni içeri doğru iteklemişti.

İçeri girmem için resmen fırlatıldığımda dengemi sağlayamamış, kendimi birden bire merdivenlerden aşağı yuvarlanırken bulmuştum. Dönüp duran görüşümde her şey bulanıkken ardımdan gelen aceleci, öfkeli ve tok ayak seslerini dinliyordum, başımı korumak aklıma bile gelmemişti.

Merdivenler bitince zemine kapaklanmış, yerden kalkma fırsatını yakalayamamıştım. Merdivenleri inmeyi bitirip beni itekleyerek, "Yürü!" demişti, kesinkes bir sesle.

Kolumu başıma siper ederek geriye doğru kaçarken kendimi açıklamaya çalışıyordum. "Bay Kang..."

Beni irkiten bir sesle üstüme yürürken tekrar kükremişti. "Yürü, dedim!"

Hayatı boyunca aşağılanmış bir köpek kadar ürkektim. "Rafı düzenliyordum."

Bacağıma tekme atıp hafifçe üzerime eğilirken tükürürcesine bağırmıştı. "İşimi benden daha iyi mi bileceksin? Gir içeri," diye emredip ayağa kalkmama izin vermeden dört ayak üzerinde cam kafesin içine tıkmıştı. İçeri girer girmez hemen ayaklanmış, ona dönmüş ve kapıyı üzerime kilitlerken onun öfkeli yüzüne bakmıştım. "Anlayana kadar çıkmayacaksın!"

"Neyi anlayacağım?" diye gittikçe erkeksileşen sesimle yüksek bir soluk verircesine sormuştum. Göğsüm şiddetle inip kalkıyordu.

İşaret parmağını kendi göğsüne sertçe bastırıp üstüne basa basa cevap vermişti. "Senin için ne ifade ettiğimi."

Cama yaslanıp onun koca bedeninin merdivenlerden çıkışını izlerken nefret doluydum. Yeni basım kitap kolileri, masa, halı ve cam kafesin içine dizilmiş ilk baskı kitaplar arasında onun dönmesini beklemişti. Ve yine karanlıktı, tıpkı çocukken olduğu gibi.

Pat, pat, pat! "Seokjin!"

Cama nefes nefese geçirilen yumruklar arasında duyduğum çaresiz seslenişler uzaktan geliyor gibiydi ama kendime gelmemde yardımcı olmuştu. Geçmiş bir kara delik ve bir an boş bulunup içine çekildiğin an kaçması imkânsız bir illet.

"SEOKJİN!"

Oturduğum sandalyede tekrar irkilip gözlerimi ona çevirdim. Hâlâ karanlıkta oturduğum için burada olduğumu bilmiyordu. Bir cevap alamasa da henüz pes etmedi, camı tekrar tekrar yumrukladı. Defalarca bana seslendi. Camın içinde yankılanan boğuk sesi yalnız bir balinanın okyanustaki yankısı kadar hüzünlü geliyordu.

Orada durup dışarıyı izlemek nedir bilirim, insana sonsuz bir yalnızlık hissettirir. Ama sen yalnız değilsin.

Birkaç defa daha vurduktan sonra pes etti. Bir dakika kadar öylece dikildikten sonra bir kaçış yolu arıyormuş gibi endişeyle etrafına bakındı. Bu sırada küçük seslerle bana seslendi. Ardından iyice sakinleşti, yüzü önüne döküldü. Geriye doğru yavaş adımlar atarak çekildi ve aynı yavaşlıkla sırtını cama yaslayarak bir bina gibi yere çöktü. Bacaklarını kendine çekip ellerini de yüzüne bastırdı. Bir ses seda etmedi.

Sugar Burn | TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin